Zihin Sağlığı Güncesi – Kadın Hakları ve Psikolojik İyilik Halleri

İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin üzerinden geçen dört yılda 1310 kadın katledildi: ‘Şiddeti cesaretlendiriyor’

Kadınların yaşam güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının üzerinden dört yıl geçti. Türkiye, cumhurbaşkan kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden resmi olarak 1 Temmuz 2021 itibarıyla çıktı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre sözleşmeden çıkılmasından bu yana en az 1310 kadın öldürüldü, 982 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu. Cumhuriyet, bağımsız uzmanlardan oluşan yapı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu’nun ilk başkanı ve İstanbul Sözleşmesi’nin mimarlarından Prof. Dr. Feride Acar ile konuştu. ‘SONUÇ HEP OLUMSUZ’ Artan kadın cinayetlerinin ve şüpheli kadın ölümlerinin endişe verici olduğunu belirten Acar, “Bu durum bize İstanbul Sözleşmesi’nin ne kadar çok yönlü bir sözleşme olduğunu ve onun ortadan kaldırıldığı noktada sonuçlarının her zaman olumsuz olacağını gösteriyor. Çünkü İstanbul Sözleşmesi sadece cinayetler, kadın ölümleri gerçekleştikten sonra kovuşturma yapmak, suçluyu cezalandırmak gibi unsurlar içermiyor. Bu sözleşme aynı zamanda devletin bir politika olarak kadınlara yönelik şiddeti engellenmesi gerektiğini vurguluyor ve bunun için çeşitli tedbirler alınmasını istiyor” dedi. Acar, “Bunun en başında topluma eğitim yoluyla verilecek olan mesajlar yer alıyor. Onun için de İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığı noktada topluma bütün bunlara artık gerek kalmadığı gibi bir mesaj verilmiş oluyor. Önleme ve koruma da çok büyük ölçüde zarar görüyor. Sözleşmeden çıkmanın aile içi şiddeti de maalesef daha cesaretlendiren bir tarafı olduğu açık” uyarısını yineledi. “Toplumsal cinsiyet kavramını kullanmayı yasaklayan bir devlet anlayışı gelişti” diyen Acar, “İstanbul Sözleşmesi’nin özünü reddetmek noktasındayız” ifadelerini kullandı. ‘İZAHI ÇOK ZOR’ Geçen ay düzenlenen Sosyalist Enternasyonal toplantısında da İstanbul Sözleşmesi’ne vurgu yapılmıştı. Toplantının konuşmacılardan da biri olan Acar, “Ben bu sözleşmenin yapılması yönünde gayret etmiş, birinci gününden itibaren bu sürecin içinde olmuş biri olarak büyük üzüntü duyuyorum. Toplantıda da bu dile getirildi. Biz orada diğer İstanbul Sözleşmesi’ne taraf olmamış dünya devletlerine, siz de bu sözleşmeye taraf olun diye bir mesaj verirken bir taraftan kendi içinde bulunduğumuz durumu izah etmemiz çok zor” diye konuştu. “KADINLARIN BİREYSEL HAKLARI İHLAL EDİLİYOR” Siyasi iktidarın 2025’i “aile yılı” ilan etmesine değinen Acar, “Aile yılı kavramının içerisinde kadınların birer birey olarak insan haklarının ihlal edilmesini önemsemeyen bir mesaj saklı olduğunu” kaydetti. Acar şöyle konuştu: “Aile kurumunun önemini vurgulamak, bireylerin önemsizliği mesajını da içinde taşıyorsa bu çok tehlikeli bir şey. Bir taraftan kadınlara yönelik şiddetle ilgili sözleşmeden çıkılıyor, ‘bu önemli bir şey değildir’ deniyor. ‘Biz aileyi koruyalım, aileyi geliştirelim’ deniliyor. Ancak bunun içerisinde birey hakları önemsenmiyor. Çok daha muhafazakâr bir toplum yapısına doğru gidiliyor. Kadın haklarının aile içerisinde göz ardı edildiği ve aile bütünlüğü kavramının kadın haklarını engellemesine veya geri götürülmesine neden olacak bir mesaj veriliyor. Dolayısıyla bu hiç sağlıklı bir şey değil.”

Source: Rengin Temoçin


Tatil planınız kişiliğinizi ele veriyor

Tatil sezonu geldiğinde kimimiz aylar öncesinden plan yaparken kimimiz bavulu son dakikada kapatıyor. Ancak uzmanlara göre, tatil alışkanlıkları sadece seyahat tarzımızı değil, kişilik yapımızı da gözler önüne seriyor. Plan yapma biçiminizden bavul hazırlama şeklinize, tercih ettiğiniz tatil rotasından kimlerle yola çıktığınıza kadar birçok detay, iç dünyanız hakkında ipuçları taşıyor.

PLANLAMADAKİ TİTİZLİK TAKINTIYA MI İŞARET?

Tatilini haftalar öncesinden organize eden, konaklama yerlerini erkenden ayarlayan ve her güne bir program sığdıran kişiler genellikle kontrolcü ve mükemmeliyetçi olarak tanımlanıyor. Uzmanlar, bu kişilerin belirsizlikten hoşlanmadığını ve güven ihtiyacının ön planda olduğunu belirtiyor.

Öte yandan, plan yapmadan yola çıkan ve “orada bir şeyler ayarlarız” yaklaşımıyla hareket eden tatilciler, esnek ve özgürlükçü yönleriyle dikkat çekiyor. Bu kişiler değişime açık ve anı yaşamaya daha yatkın bireyler olarak öne çıkıyor.

BAVULUNUZ KAYGI DÜZEYİNİZİ GÖSTERİYOR

Tatil valizini “her ihtimale karşı” mantığıyla dolduranlar, çoğu zaman kaygı düzeyi yüksek bireyler olarak değerlendiriliyor. Yanlarına fazla eşya alan bu kişiler, kontrol kaybından çekiniyor ve “ya gerek olursa” düşüncesiyle hareket ediyor.

Buna karşılık, sadece temel ihtiyaçlarıyla yola çıkan minimalist tatilciler, genellikle bağımsızlığına düşkün, sade yaşamı benimseyen ve fazlalıklardan kaçınan bir yapıya sahip.

TATİLDE TERCİH ETTİĞİNİZ ROTA KARAKTERİNİZE IŞIK TUTUYOR

Tatil destinasyonu seçiminde de kişilik izleri açıkça görülüyor. Deniz, kum, güneş üçlüsünü tercih edenler genellikle keyif ve konfor odaklı bir yaşam tarzını benimsiyor.

Kültür turlarına katılan ve müze, sergi gezmeyi seven bireyler ise entelektüel açıdan beslenmeyi seven, merak duygusu yüksek kişiler olarak tanımlanıyor.

Doğa yürüyüşleri, kamp gibi daha sakin rotaları tercih edenler ise içe dönük, huzur arayan bir yapıya sahip.

Adrenalin tutkunları ise yenilik arayan, risk almayı seven ve enerjisini yüksek tempolu aktivitelerle dengeleyen bireyler.

KİMİNLE TATİL YAPTIĞINIZ DA ÖNEMLİ

Kiminle tatile çıktığınız da kişilik özelliklerinize dair önemli sinyaller veriyor. Aileyle yapılan tatiller aidiyet duygusu yüksek bireylerin tercihi olurken, arkadaş gruplarıyla yapılan tatiller sosyal yönü kuvvetli kişilikleri işaret ediyor.

Yalnız seyahat eden kişiler ise bireyselliği ön planda tutan, kendiyle vakit geçirmekten çekinmeyen ve bağımsızlık ihtiyacı yüksek bireyler olarak öne çıkıyor.

TATİLDE BOŞ DURMAK MI, DOLU BİR PROGRAM MI?

Tatil boyunca günün her anını planlayan, hatta dinlenmeye dahi zaman bırakmayan kişilerde üretkenlik baskısı ön planda olabiliyor. Bu kişiler için boş zaman kayıp gibi algılanabiliyor.

Tam tersi şekilde, gün boyu dinlenmeyi ve hiçbir şey yapmamayı tercih eden bireyler ise sınır koyabilen, kendine alan tanıyabilen ve dengeli bir iç dünyaya sahip kişiler olarak değerlendiriliyor.

Source: Derleyen: Nesli Leyla Şenol