“Zihin Sağlığı Gündemi – Çatışma, İş-Aile Dengesi ve Toplumsal Dönüşümler”

Çatışma çözümünde rıza üretimi – Necati Özkan

1990’lı yılların ikinci yarısında yayımlanan “Genç Bir İşadamına” isimli kitap, Türkiye’deki girişimcileri etkileyen iki büyük sorundan bahsediyordu: Siyasal İslam ve ayrılıkçı Kürt hareketi. Hatırladığım kadarıyla kitabın yazarı Emre Yılmaz “siyasal İslam sisteme entegre olabilir, sistemden faydalanarak zenginleşebilirse, ayrılıkçı Kürt hareketi de silahla yenilebilirse Türkiye’nin ve doğal olarak genç girişimcilerin önü sonsuza kadar açılabilir” diyordu. Pek çok ciddi kitabın, araştırmanın, makalenin yanında aslında popüler bir kitap bile doksanlarda Türkiye’nin geleceğine ilişkin esaslı bir tespit yapabilmişti. Siyasal İslamcı fikirlerle iktidara geldikleri bilinen kadrolar gerçekten de geride bıraktığımız 25 yılda sistemden fazlasıyla nasiplerini aldılar. O kadar ki kendi içlerinde “Mücahit olacaktık, müteahhit olduk” şeklinde eleştiriler yapar noktaya geldiler. Dünyada da siyasal islamcı hareketler pratiğin zorluklarıyla karşılaştılar; itibar ve iktidar kaybettiler. Bugün için yeryüzünde iddia sahibi güçlü bir siyasal islam hareketi kaldı diyemeyiz. Ayrılıkçı Kürt hareketi ise şimdilerde geri dönülmez bir aşamaya geldi. MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te yaptığı konuşmasıyla ve her türlü beklentiyi aşan, herkesi şoke eden inisiyatifiyle, PKK’nin silah bırakma ve kendini feshetme yolundaki girişimleri görünür hale geldi. Böylelikle kongresini toplayan PKK 12 Mayıs Pazartesi günü o geri dönülmez aşamayı ilan etti. İktidar partileri, DEM ve ana muhalefet partisi CHP dahil siyaset dünyasının ve vatandaşların çok büyük bölümü PKK’nin kendini feshetme kararını olumlu buldu. Lakin fesih ilanında değinilen Lozan, 1921 Anayasası ve soykırım gibi kavramlar yüzünden bir kısım partiler ve vatandaşlar gelinen noktaya kuşku ve endişe ile bakıyor. Doğrusu, bu endişeleri anlamak ve önemsemek durumundayız. Ama öte yandan da kimsenin görmezden gelemeyeceği çıplak bir hakikat var: Tarihimizin en uzun, en örgütlü, en kanlı ve en maliyetli sorununu yaratan illegal bir yapı, silahtan ve silahlı mücadeleden vazgeçme iradesini ortaya koyuyor! SİLAHTAN ARINMAK ASLİ HEDEF Elbette henüz sürecin çok başındayız. Her şey oldu bitti diyemeyiz. Asıl süreç şimdi başlıyor. Siyaset bu süreçte görev yapacak. Nihai noktaya erişmek için yol alırken provokasyonlar, tuzaklar, ihanetler dahi görülecektir. Her aşamada fikir ayrılıkları yaşanacaktır. Ama tek başına bu irade beyanının bizzat kendisi bir dönüm noktasıdır. Neden? Çünkü ister düzenli ordular arasında olsun, isterse bir düzenli orduyla gerilla tarzı mücadele eden örgüt arasında olsun, savaşlar politik birer eylemdir. O yüzden literatürde, “Savaş politikanın başka araçlarla devamıdır” denir. Gelmiş geçmiş en etkili stratejistlerden biri olan Prusyalı General Carl Von Clausewitz’e göre, “Savaşın hedefi düşmana iradenizi zorla kabul ettirmek ve onu silahtan arındırmaktır.” Hatırlayalım, Osmanlı’nın sonunu getiren Mondros Mütarekesi ile tam da bu nedenle ordu terhis edildi ve silah bırakıldı. Şu halde, her şeyden önce, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yasadışı örgütle 50 yıla yaklaşan mücadelesi devlet lehine son buluyor. Dahası, 50 yıl önce Türkiye’den toprak koparma iradesi ile kurulmuş olan örgüt, “ortak vatanda birlikte yaşama” arzusuyla bu iradeyi geride bırakıyor. Kim ne derse desin, stratejik açıdan bakıldığında gelinen aşama bu topraklarda yaşayan herkesin lehinedir ve desteklenmelidir. Bu süreçte emeği geçen herkese de müteşekkir olunmalıdır. 1990’larda Kürt raporları yazarak, siyasetin zorlandığı zamanlarda Kürt milletvekillerini kendi listelerinden aday göstererek toplumsal barışa giden yolda CHP tarihi adımlar atmıştı. Benzer şekilde toplumsal uzlaşma ve kapsayıcılık adına Ekrem İmamoğlu “İstanbul İttifakı”, Özgür Özel ise “Türkiye İttifakı” diyerek, yerel yönetimlerde bu sürece gelinen yolda önemli adımlar attılar. Bugün de CHP bu süreçte aldığı pozisyonla barış yolunda stratejik bir katkı sunuyor. Ana muhalefetin mevcut pozisyonu, sürecin en önemli destekçisidir. Bununla birlikte, PKK’nin silah bırakma kararının geçici olmamasını ve ortak yaşama iradesinin toplumsal kabulünü istiyorsak, sürecin duygusal yanlarına da dikkat etmeliyiz. Çünkü dünya örnekleri duygusal yöne enerji harcamayan ve başarısızlığa uğrayan olaylarla dolu. Her çatışma ancak ve ancak toplumsal rıza üretimine odaklanan, bu alanda tarafların duygularını hesaba katan adil adımlarla tamamen çözülebilmiştir. Aksi takdirde, tarihten ve literatürden biliyoruz ki çatışmacı taraf pes etmeyecek ve daha uygun bir zamanı bekleyerek daha da yaygın şekilde mücadelesine devam edecektir. Versay Anlaşması sonrası Nazi Almanyası’nın inşası sürecinde olduğu gibi. Geride bıraktığımız şu birkaç gün içinde siyasi liderlerin yaptıkları açıklamalar ne denli kaygan bir zeminde sürecin ilerlediğini anlamamıza yetiyor. DEM Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan’ın korucularla ilgili sözleri, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un umut hakkı ile ilgili sözleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Biz sayın Bahçeli ile birlikte ne yaptığımızı çok iyi biliyoruz” ifadesi henüz siyasi elitler arasında bile gidilecek çok yolun olduğunu gösteriyor. Peki ne yapmalı? Bugüne kadar sürecin kapalı kapılar ardında yürütülmesi ve ayrıntıların kamuoyuna açıklanmaması anlaşılabilir. Ama bir yandan parlamento zemini, diğer yandan da toplumsal rıza üretimi ile sürece devam edilebilir. DÜNYADAN ÖĞRENMEK Bu konuda bizden çok daha ağır bedeller ödeyerek çatışma çözümünü sonlandırmış ve nihayetinde toplumsal rıza üretimini başarmış Kolombiya örneği fikir verici olabilir. Bilindiği gibi Kolombiya’nın Marquetalia Özyönetim Bölgesi kırsalında 1964 yılında, siyasi ayrımcılık ve ekonomik eşitsizliklere isyan etmek üzere kurulmuş olan FARC (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri), silahlı mücadeleyi esas alan Marksist-Leninist bir örgüt idi. 2016 yılına kadar tam 52 yıl süren silahlı çatışmalarda 200 binden fazla insan yaşamını yitirdi. 80 binden fazla insan kaçırıldı. 8 milyon insan yurdundan göç etmek zorunda kaldı. Kolombiya Devleti, FARC ile 1984-1991- 1999-2006 ve 2012’de olmak üzere tam beş kez müzakere masasına oturdu ve örgüt ancak 2016’da silah bırakarak kendini feshetti. BARIŞIN İLETİŞİMİ Kolombiya Devleti ile FARC liderleri arasında yapılan barış görüşmeleri ancak beşinci denemede başarıya ulaşabildi. Çünkü bu defa perde arkasında gizli anlaşmaların yapıldığına yönelik endişeleri yönetmek üzere iletişim kampanyaları yapılmasına karar verilmişti. Görüşmelerin devam ettiği dört yıl boyunca taraflar kamuoyuna düzenli ve tutarlı bilgiler verdi. Başlarda Kolombiya hükümeti temkinli bir medya stratejisi uygularken FARC hemen her hafta kamuoyuna açıklamalar yapmayı tercih etti. Hükümet önce FARC ile yakın ilişkilere sahip olduğu bilinen gazeteci Alvaro Sierra’yı iletişimi yönetmekle görevlendirdi. Ardından Kolombiya Savunma Bakanlığı ülkenin en yaratıcı reklamcılarından Jose Miguel Sokoloff ve Lowe Ajans’ı kampanyalar hazırlamak üzere görevlendirdi. Sokoloff ve ekibi dört yıl boyunca radyo, TV, outdoor ve ormanlarda, gerilla güzergâhlarında ortam medyası kampanyaları yaptı. Bir yandan Kolombiya Hükümeti FARC gerilla liderleri ile siyasi, hukuki, askeri ve ekonomik adımları görüşüyordu. Diğer yandan Sokoloff ve ekibi aileler ve eski gerillalarla görüşerek kampanyalar üretiyordu. Toplumsal rıza üretmek ve gerillaların evlerine dönmelerini sağlamak için yaygın medya kullanılıyordu. Düzenli ve sürekli kampanyalarla toplumu duygusal olarak hazırladı, gerillaları sekter tutumdan uzaklaştırıldı. Öyle ki her ay 300 gerilla kendi isteği ile örgütü ve silahını bırakıp devlete teslim oluyor ve kısa sürede ailesine kavuşuyordu. İnsan davranışlarını değiştirme konusunda önemli bir güce sahip olan reklam kampanyalarının hızlandırıcı moderasyonuyla Kolombiya dünya tarihinin en kanlı çatışmasını geride bıraktı. 40 binden fazla gerilla gücüne sahip olan FARC, sonunda silahı bıraktı ve kendisini feshetti. 2014 ve 2021’de iki kez Brand Week İstanbul’a konuşmacı olarak katılan Sokoloff deneyimlerini Türk reklamcılarla paylaştı. HUKUKSUZ TÜRKİYE”DEN TERÖRSÜZ TÜRKİYE ÇIKAR MI? Tabii ki Kolombiya tecrübesi özellikle iletişim alanında ideal bir çözüm yolu. Türkiye bu yolu bugüne kadar stratejik olarak hiç kullanmadı. Ama bizim için soru şu: Hukuksuz bir Türkiye’de terörsüz Türkiye için rıza üretmek mümkün mü? PKK’nin yarım asır sonra silah bırakması ve çatışmasızlık yolunda adım atması elbette çok değerli. Ancak Türkiye’deki gibi otoriter ve kutuplaştırma esaslı bir rejim tarafından yönetilen memleketlerde demokratikleşme olmadan kalıcı barış sağlanabilir mi? Otoriter siyasi pratikleri ortadan kaldıracak şeffaflık, kapsayıcılık ve eleştiriye açıklık gibi koşulları bu rejim kaldırabilir mi? Toplumun neredeyse yarısını temsil eden ana muhalefet partisi dışlanırken barış olur mu? Ülkenin en büyük şehrini yöneten belediye başkanı ve ekibi hapisteyken barış olur mu? Galiba bunun için, Devlet Bahçeli’nin herkesi şoke etmeyi başarmış olan “Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun” çıkışı kadar radikal demokratikleşme adımlarına ihtiyaç var. Hem de gecikmeden! Zira, demokratik yaşamın her alanda geliştirilmesini hedefleyen bu tür adımlar atılmazsa, sayın Bahçeli için yaşamsal bir misyona dönüşen “terörsüz Türkiye” projesi gerçekleşemeyecek. İletişimcilerin hünerli elleri bile güven ve rıza üretemeyecek. Toplumun büyük bölümünün, PKK’den boşalan “düşman” gereksinimini CHP ile doldurmaya çalıştığına inandığı iktidarın çatışmayı sonlandırma iradesi sergilediğine ikna olması olanaklı görünmüyor. Toplumsal rıza üretilemezse “iç cephede” huzur da sağlanamayacak. Öte yandan iktidar, “Silah bırakma ve çatışmasızlığın siyasi rantından yararlanırım, toplumsal barış ve demokratikleşmeyi de zamana yayarım. Gerekmezse de hiç o işlere girmem” şeklinde düşünüyorsa kendisi ve ülkemiz ilk çözüm sürecinden çok daha ağır ve uzun süreli bedeller ödemek zorunda kalabilir. CHP DÜŞMANLAŞTIRILIRSA İÇ CEPHEDE HUZUR KALMAZ İktidarı, muhalefeti, sivil toplumu ve vatandaşıyla herkes samimiyetle çalışır ve “terörsüz Türkiye” gerçekten inşa edilebilirse işte o zaman “Genç Bir İşadamına” kitabının yazarı Emre Yılmaz’ın rüyası gerçekleşir. Türkiye genç girişimciler için olduğu kadar her kökenden vatandaş için de bir barış ve demokrasi adasına dönüşür. Ancak Selahattin Demirtaş’tan Ümit Özdağ’a siyasi parti liderlerini içeride tutarak, Ekrem İmamoğlu gibi her siyasi kökenden vatandaşın desteklediği ve umut kabul ettiği yeni nesil liderleri oyun dışına atarak bu rüyanın gerçekleşmesi zor. “Terörsüz Türkiye” projesini yöneten ve bu projenin başarıya erişmesini samimiyetle isteyen herkesin şu soruya cevap vermesi şart: Madem amacınız toplumsal barış, biz niye hapisteyiz? NECATİ ÖZKAN TUTUKLU SİYASİ DANIŞMAN

Source: Olaylar Ve Görüşler


Hemşire ve ebelerin yüzde 73’ü iş-aile dengesini kuramıyor

Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası (Sağlık-Sen), hemşire ve ebelere yönelik gerçekleştirdiği “İş ve Aile Hayatı Uyumu” araştırmasının sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı. Yaklaşık 10 bin katılımcıyla yapılan ankette, hemşire ve ebelerin yüzde 73’ü iş ve aile yaşamı arasında denge kuramadığını belirtti. Araştırma, sağlık emekçilerinin uzun ve düzensiz mesai saatlerinin aile hayatları üzerinde ciddi bir baskı oluşturduğunu gözler önüne serdi. Özellikle sık nöbet tutan çalışanların büyük çoğunluğunun bu dengeyi sağlayamadığı ifade edildi. NÖBET SIKLIĞI VE UZUN MESAİLER DENGEYİ BOZUYOR Ankete göre, iki günde bir nöbet tutan hemşire ve ebelerin yüzde 88,4’ü, üç günde bir nöbet tutanların ise yüzde 76’sı iş-aile dengesi kurmakta zorlandığını bildirdi. Haftalık çalışma süresi arttıkça bu dengesizlik daha da belirginleşiyor. Haftada 40 saat çalışanların yalnızca yüzde 36’sı iş ve aile yaşamını dengeleyebildiğini ifade ederken, haftalık 60 saatten fazla çalışanlarda bu oran yüzde 17,9’a kadar düştü. “HER 5 KİŞİDEN 4’Ü İŞ YERİNDEN DESTEK ALAMIYOR” Sağlık çalışanlarının önemli bir kısmı, iş-aile dengesini kurarken kurumlarından destek alamadıklarını dile getirdi. Katılımcıların sadece yüzde 19,68’i bu konuda iş yerinden destek aldığını belirtti. Diğer bir ifadeyle, her 5 sağlık çalışanından 4’ü yalnız bırakılıyor. İş ve aile dengesini sağlayabilen katılımcıların yüzde 59,2’si çalışma koşullarından memnun olduklarını belirtirken, dengeyi kuramayanlarda bu oran sadece yüzde 8,3 olarak kaydedildi. “AİLE YILI”NA RAĞMEN AİLESİZ HAYATLAR… Araştırma sonuçlarını değerlendiren Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Faruk Doğan, hemşire ve ebelerin aile hayatı ile iş yaşamı arasında ezildiğini vurguladı. “Çalışma hayatını aile yaşamı ile birlikte bir bütün olarak ele almak önemlidir. Bu denge, çalışanların verimliliğini ve memnuniyetini artırır” dedi. Doğan, 2024 yılının Aile Yılı ilan edildiğine dikkat çekerek, “Bu yıl aile birliği korunmalı, ebe ve hemşirelerimizin iş ve aile dengesi sağlanmalıdır. Sağlık hizmetlerinin yükünü taşıyan bu emekçilerin insan onuruna yakışır şartlarda çalışması bir tercihten öte zorunluluktur” diye konuştu.

Source: Anka


Onu doğurduğunda kucağına bile almak istememişti.. Şimdi sayesinde mutluluktan uçuyor… Güzel kızım artık üniversite mezunu!

Çünkü ilk göz ağrısı, büyük aşkının ilk meyvesi artık üniversiteden mezun oldu… Ünlü oyuncuya da kızının bu mutlu gününde tüm ailesiyle birlikte onun yanında olmak düştü. Elbette o özel günde çekilen fotoğraflara sosyal medya sayfasında da yer verdi ve ne kadar mutlu, gururlu olduğunu gözler önüne serdi. BÜYÜK KIZI ÜNİVERSİTEDEN MEZUN OLDUHayatının en mutlu günlerinden birini yaşayan bu ünlü, Brooke Shields. Çocuk yaşında rol aldığı Pretty Baby adlı filmle ve eşine az rastlanır güzelliğiyle sinema tarihine geçen Brooke Shields, bir anne olarak bambaşka bir mutluluk yaşadı.İkinci kocası Chris Henchy ile evliliğinden dünyaya gelen 22 yaşındaki kızı, ilk göz ağrısı Rowan Frances Henchy, gazetecilik eğitimi gördüğü üniversiteden mezun oldu.Wake Forest Üniversitesi”ndeki eğitimini tamamlayan Rowan”ı bu mutlu gününde annesi Brooke ve babası Chris Henchy”nin yanı sıra 19 yaşındaki kardeşi Grier da yalnız bırakmadı.59 yaşındaki Brooke Shieldbs, kızının mezuniyet töreninde çekilen pozlarını sosyal medya hesabından paylaştı. Ünlü oyuncu, o görüntülerin yanına da Dikkatli ol dünya… İşte o geliyor… Başardı mesajını yazdı. Ardından da Seninle gurur duyuyorum Rowan… Üniversite mezunumuz satırlarını ekledi. Brooke Shields, kocası Chris Henchy ve küçük kızları Grier, Rowan”ı mutlu gününde yalnız bırakmadı. Rowan, üniversite eğitimi için evden ayrıldığında annesi Brooke Shields ardından gözyaşı dökmüştü. KENDİ ANNESİ BASKICIYDI… O İKİ KIZIYLA ARKADAŞ GİBİ OLDUKendi annesi Teri Shields ile çalkantılı bir ilişkisi olan Brooke Shields, kendi kızlarıyla gayet dostane bir ilişki yürütüyor. Hatta iki genç kızıyla arkadaş gibi olduklarını bile söyleyebiliriz.Shields”ın kızı Rowan liseden mezun olduğunda da annesine bir jest yapmıştı. Onun 1998 yılındaki Altın Küre ödül töreninde giydiği kırmızı elbiseyle lise diplomasını almıştı Rowan.Geçen yıl Jess Cagle”nin sunduğu sohbet programına konuk olan Brooke Shields, orada kızlarıyla ilişkisine dair ilginç açıklamalar yaptı. Kocası Chris işleri nedeniyle evden uzakta olduğunda Rowan ile Grier”ın kendisiyle beraber yattıklarını anlattı.Shields Küçük kızım bile artık 18 yaşını geçti. Ama biliyor musunuz kocam iş nedeniyle evden uzakta olduğunda ikisi de hala benim yatağımda uyuyor diye anlatmıştı kızlarıyla ilişkisini.Shields, kızlarıyla ilişkisi hakkında biraz daha ipucu verdi programda: Hala birlikte romantik komediler izliyoruz. Onlar benim bebeklerim ve bu durum asla değişmeyecek. Gözden Kaçmasın Bir kaza olmasın diye saçımı göğüslerime bantladılar Haberi görüntüle Brooke Shields”ın bütün kariyerini ve hayatını bir dönem annesi Teri yönlendirdi. Yine de baskıcı annesinin ölümünden sonra onun ardından tek bir kötü söz söylemedi ünlü oyundu. Çocuk yaşta rol aldığı Pretty Baby ile sinemaya hızlı bir giriş yapan Shields, bir dönemin en güzel kadınlarından biri olarak hafızalarda yer etti. ONU DOĞURDUĞUNDA DERİN BİR DEPRESYONA GİRMİŞTİ Brooke Shields bugün büyük kızı Rowan Francis”in üniversite mezuniyeti nedeniyle büyük bir sevinç duyuyor. Ama onu dünyaya getirdiği dönede yaşadığı doğum sonrası depresyonu yüzünden bebeğini kucağına bile alamamıştı.Artık büyük kızıyla aynı dövmeyi yaptırıp küçük kızının kariyerinde elinden tutuyor olabilir ama bu serüvenin başı zorluklarla doluydu.Gelin bir bakalım, kamera karşısında sanki hiç derdi yokmuş gibi gülen bu güzel kadının annelik serüvenindeki zorluklara.Belki birçoğunuz, Shields”in ilk kez anne olduktan yani kızı Rowan”ı dünyaya getirdikten sonra kendini öldürmek istediğini ilk kez şu anda öğreniyorsunuz.Bunun nedeni ise bazı kadınların karşılaştığı doğum sonrası depresyonu. Hatta Shields bu konuda bir kitap bile kaleme aldı.2005 yılında yayınlanan Down Came the Rain: My Journey Through Postpartum Depression adlı kitapta hayatının bu kısmını ayrıntısıyla anlattı. Gözden Kaçmasın Uğradığı tacizi yıllar sonra ilk kez anlattı: Kapı açıldı, içeri girdi ve çıplaktı… Ne yapacağımı bilemedim Haberi görüntüle “ONU KUCAĞIMA BİLE ALAMIYORDUM”İlk kızının dünyaya gelmesinden sonra, kendini yaşadıkları dördüncü kattaki apartman dairesinden atmayı düşünmüş Shields. Kızının, yanında kendisi olmadan daha mutlu yaşayabileceğine inanıyormuş çünkü.O dönemi kitabında şu satırlarla anlatıyor: Gerçekten de artık yaşamak istemiyordum. Sonunda güzel bir kız bebeğim olmuştu ama ben ona bakamıyordum bile. Onu kucağıma alamıyordum, ona şarkı söyleyemiyordum, ona gülümseyemiyordum. Bütün istediğim yok olmak ve ölmekti.Brooke Shields, bundan iki yıl önce konuk olduğu bir podcast yayınında kızı Rowan”ın dünyaya gelmesi öncesinde ve sonrasında yaşadığı zorlukları bir kez daha anlattı.Hamile kalmasının zor olduğunu, doğum sırasında bazı komplikasyonlarla karşılaştığını belirtip Bütün bunlar beni bitkin düşürdü, tükenmiş hissettirdi dedi.Bu durumun büyük kızı Rowan”ın dünyaya gelmesinden sonraki birkaç ayda devam ettiğini ekledi. Gözden Kaçmasın Yıllar geçti “Güzel Bebek” efsanesi bitmedi: Annesi birbirimiz için aşka düşmemizi bekledi Haberi görüntüle BEBEK SAHİBİ OLMAK İÇİN ÇOK ÇABA HARCAMIŞTIİlk bebeğini dünyaya getirmeden önce tam yedi kez başarısızlıkla sonuçlanan tüp bebek tedavisi gördüğünü belirtti Shields.Doğum yaparken çok fazla kan kaybettiğini bütün bunların da kendisi için bir tür travma etkisi yarattığını gizlemedi: Çok fazla travma vardı. Bebeğimle birlikte eve gittiğimde onunla ne yapacağımı bilmiyordum.O zor süreci şu sözlerle anlattı Shields Tükenmiştim ve hormonlarım tamamen dengesiz bir hale gelmişti. Bunu kimse bilmiyordu. Kendi düşüncelerimi bile anlayamıyordum. En kötüsü de buydu. Gözden Kaçmasın 80 yaşındaki oyuncu dizisinin biteceğini duyunca gözyaşlarını tutamadı… Şimdi kanala dava açmaya hazırlanıyor Haberi görüntüle “DAHA ÖNCE BİR BEBEĞİ KUCAĞINA BİLE ALMAMIŞTI”Shields”ın anlattığına göre sonunda kocası Henchy bebeğin bakımı konusunda ona destek olmaya başladı.O süreci de şu sözlerle anlattı Shields Chris hemen baba konumuna geçti. Daha önce bir bebeği kucağına bile almamıştı ama şimdi kızımıza bakıyordu. Anlattığına göre Brooke Shields, doktorunun önerisiyle bir süre önce bıraktığı antidepresanları tekrar kullanarak yavaş yavaş hayata döndü.Bir süre sonra da kızının ve kocasının yanında olmak istediğini hissetti. Bu zor süreci atlattıktan sadece üç yıl sonra bu kez küçük kızı Grier”i dünyaya getirdi. Gözden Kaçmasın Parasızlıktan akan gözyaşlarını bir dizi dindirdi… Şöhreti 40 yaşından sonra buldu… Şimdi keyfini çıkarıyor Haberi görüntüle

Source: Hurriyet.com.tr


Doğurganlıkta dibi gördük… Aile Bakanı Göktaş: Tarihimizin en düşük seviyesi!

Dijitalleşmeden demografik değişimlere, kültürel dinamiklerden sosyal politikalara kadar pek çok konunun ele alındığı ‘Uluslararası Aile Forumu’ Şişli”de yapıldı. Programa Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın yanı sıra 27 ülkeden bakanlar, üst düzey yöneticiler ve yurt dışından çok sayıda davetli katıldı. Forumun açılışı yöresel dans gösterileriyle yapıldı. Gösterilerin ardından bir konuşma yapan Bakan Göktaş cinsiyetsizleşme, modernleşme ve dijitalleşme konularına dikkat çekti. “CİNSİYETSİZLEŞTİRME GİBİ KÜRESEL İDEOLOJİK AKIMLAR HIZLA YAYGINLAŞIYOR” “Hepimiz biliyoruz ki modernleşme hayatımıza pek çok kolaylık, imkan ve yenilik getirdi. Ancak bu süre hayatın her alanını etkilediği gibi aile kurumunda derinden sarstı. Artık bireyselliğin ön plana çıktığı, sınırsız özgürlüğün yüceltildiği bir çağda yaşıyoruz. Bu bakış açısı aileyi toplumsal hayatından çekip sadece kişisel bir tercihe indirgemeye başladı. Dayanışmanın yerini yalnızlık, bağlılığın yerine geçicilik, sorumluluğun yerini sınırsız seçenekler alıyor. Diğer yandan aile sorununu tehdit eden cinsiyetsizleştirme gibi küresel ideolojik akımlar hızla yaygınlaşıyor. Dijitalleşme, yüz yüze iletişimi azaltarak aile içi ilişkileri olumsuz etkiliyor” diyen Göktaş çarpıcı istatistiklere yer verdi. #r-1115820,1116217# “DOĞURGANLIK HIZI TARİHİMİZİN EN DÜŞÜK SEVİYESİNDE” Yeni dünya düzeninde gelişim gösteren dijitalleşme ve şehirleşmelerin aileyi güçlendirmesi gerekirken tam aksine aile bağlarını zayıflattığına dikkat çeken Bakan Göktaş konuşmasına şöyle devam etti: “Modern hayatın dayadığı yaşam biçimi, aile kurmayı bir yük gibi gösteriyor. Gençler evlilikten uzaklaşıyor. Anne babanın rolleri zayıflıyor. Kuşaklar arası bağlar kopuyor. Bugün geldiğimiz nokta yıllarca yürütülen kalkınma politikalarının aileye ilerlemenin önünde bir engel birliği değerlendirmesinin sonucudur. Maalesef uzun yıllar pek çok ülkede doğurganlığın düşmesinin büyük katkı sağlayacağına inanıldı. Ve aynı duruş niyetiyle nüfus planlamaları adı altında müdahalelerde bulundu. Bu nedenle doğurganlık hızı birçok ülkede nüfus yenilenme seviyesinin altına düşmüş durumda. Bazılarında onda birin altına indi. Türkiye”de ise tarihimizin en düşük seviyesi olan 1,48’e geriledi. Nüfus azalması ve yaşlanması birçok ülkede toplumsal yapıyı tehdit eden bir unsur haline geliyor. Diğer yandan göçler, afetler, savaşlar ve ekonomik baskılar, aileyi savunmasız bırakabiliyor. Tüm bu yaşananlar ekonomik gelişim, toplumsal dayanıklılık ve gelecek nesiller adına ciddi bir durumdur. Aile kurumunun ve demokratik yapıyı tehdit eden bu süreçler kültürler arası farklılıklar gösterse de kökeninde ortak dinamikler barındırıyoruz” “AİLEYİ KORUMAK SADECE BİR SOSYAL POLİTİKA DEĞİLDİR” Bakan Göktaş, toplumun temel yapı taşı olan aile kurumunun güçlendirilmesi için ortak akılla hareket edilmesi gerektiğini vurgu yaptı. ’’Ülkeler arası bilgi paylaşımı, iyi uygulamaların aktarımı her zamankinden daha çok önem arz ediyor. Şunu çok iyi biliyoruz ki hiçbir ülke bu sorunlarla tek başına mücadele edemez. Hepimizin yaşadığı bu ortak sorunlarımıza ortak çözümler aramak durumundayız. Aileyi korumak sadece bir sosyal politika değildir insanlığın ortak sorumluluğudur. Aileyi yaşatmak, insanlığı yaşatmaktır. Amaç, aileyi merkeze alan ekonomi, kültürel ve psikososyal boyutlarıyla ele alan bütüncül politikalar uygulamaktır. Aile dostu şehir planlamasından eğitim politikalarına, medya içeriklerinden dijital platformlara kadar her alanda ailenin korunmasını önceleyen stratejiler oluşturmalıyız. Uluslararası daha güçlü bir aile diplomasisi geliştirmeliyiz. Tıpkı çevre, iklim ya da insan hakları gibi aile de artık küresel bir gündem maddesi olmalıdır. Kültürel değerleri koruyan ama evrensel ilkeleri de önceleyen, aileyi güçlendiren uygulamaların izlenebileceği uluslararası göstergeler geliştirmekle bu çabanın önemli bir parçası haline gelmelidir’’ diye konuştu. “AİLENİN KORUNMASI VE GÜÇLENDİRİLMESİ BÜTÜNCÜL BİR YOL HARİTASIDIR”” Bakan Göktaş, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde hayata geçirilen ‘Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi Eylem Planı’ nın Türk aile yapısı açısından önemine dikkat çekti. ’’Her politikanın şu sorulara cevap vermesi beklenmektedir. Yürüttüğümüz politikalar aile yapısı ve dayanışmasını destekliyor mu? Aile durmayı kolaylaştırıyor mu, zorlaştırıyor mu? Çocukların gelişimi ve güvenliği açısından nasıl bir etki oluşturur? Aile içi ilişkileri güçlendirecek sosyal ve ekonomik zemini sağlıyor mu? Bu sorular, politikalarımızı aile perspektifinden yeniden ele almamızı sağlayacağız. Türkiye olarak geçtiğimiz yıl açıkladığımız ailenin korunması ve güçlendirilmesi vizyon belgesi ve eylem planı tam da bu sorulara yanıt arayan bütüncül bir yol haritasıdır. Bu belgeyle ailenin aileyi ve dinamik nüfus yapısını korumak. Dijital güvenliği sağlamak, küresel risklere karşı aileyi dirençli kılmak, kuşaklar arası dayanışmayı güçlendirmek gibi pek çok stratejik hedef ortaya koyduk. Bu hedefler doğrultusunda kurumsal ekonomimizi güçlendirdik. Kurduğumuz Aile ve Nüfus Politikaları daire başkanlığı ile politikalarımızın çok boyutlu bir yaklaşımla koordine etmeye başladık” dedi. “AİLE YILI ÇOK KATMANLI BİR HAREKETİN ÇATISIDIR”” Aile yapısını güçlendirmek için birçok yenilikçi adımlar attıklarını kaydeden Bakan Göktaş, bu yıla özel verilen destekleri şöyle özetledi: “‘Aile Yılı’ finansal desteklerden eğitime, kültürel etkinliklerden, dijital dönüşüme kadar uzanan çok katmanlı bir hareketin çatısıdır. Evlenecek gençlerimizin ve çocuk sahibi olmak isteyen ailelere sağladığımız destekler, ailelere yönelik özel indirim avantajları, bu desteklerin sadece bir kısmını oluşturuyor. 7’den 70’e tüm aile bireylerini kapsayan bu politika ve faaliyetlerle aileyi daha güçlü ve geleceğe güvenle bakan bir toplumun temeli haline getiriyoruz. Tüm bu adımlar aileyi bir güç kaynağı olarak gören daha büyük bir vizyonun parçalarıdır. Bunlar sadece sembolik girişimler değil demografik gerçeklerle yüzleşen aile kurumunu canlandırmaya yönelik ulusal bir stratejidir. Bugün bizleri bir araya getiren bu forumda bu stratejinin uluslararası ölçekte paylaşılması açısından son derece kıymetlidir. Aile konusunu öncelikli gündem haline getirmek için yürüttüğümüz aile diplomasisinin önemli bir parçasıdır. Birlikte ortaya koyacağımız her katkı yarının ailelerini koruma ve güçlendirme çabamıza ışık tutacaktır”

Source: Ali Tüfekçi


“ABD”ye gidebilirim”… Cumhurbaşkanı Erdoğan: Trump”ın Türkiye”ye bakışı çok olumlu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Macaristan ziyareti dönüşü uçakta aralarında Akşam Gazetesi Yazarı Hikmet Genç ve 24 TV programcısı Belkıs Kılıçkaya”nın da bulunduğu gazetecilerin sorularını cevapladı.GENEL DEĞERLENDİRMEDeğerli basın mensubu arkadaşlarım sizleri muhabbetle selamlıyorum. Macaristan Başbakanı değerli dostum Viktor Orban”ın ev sahipliğinde düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı Gayriresmi Zirvesi”ne katılmak üzere geldiğimiz Budapeşte”de ziyaretimizi tamamlamış bulunuyoruz. Gerek zirvemiz gerek bu vesileyle kardeş ülkelerden muhataplarımla yaptığım temaslar son derece faydalı ve verimli geçti. Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde ilk defa bir zirve gözlemci ülkede tertip edilmiş oldu. Macaristan Başbakanı Sayın Orban”a fevkalade ev sahipliği ve başarılı organizasyonu nedeniyle teşekkür ediyorum. Malumunuz o dönemki ismiyle Türk Konseyi”nin ilk zirvesini 2011 yılı Ekim ayında Kazakistan”da gerçekleştirmiştik. Aradan geçen süre zarfında Türk Devletleri Teşkilatı 5 tam üyesi ve 4 gözlemci üyesiyle etkinlik ve görünürlüğünü hamdolsun her geçen gün artırıyor. Teşkilatımız, istikrar üretemeyen küresel konjonktürde gerilimin azaltılması, arabuluculuk ve çatışmaların önlenmesi alanlarında bölgesel ve uluslararası barış ve istikrara katkıda bulunan bir kuruluş haline geldi. Teşkilat bünyesinde aldığımız kararların siyasi alanın ötesinde ekonomik ilişkilerimize de katkıda bulunduğuna memnuniyetle şahit oluyoruz. Nitekim, ülkemizin Türk Devletleri Teşkilatı tam üyesi 4 ülkeyle ticaret hacmi son 5 yılda neredeyse yüzde 50 oranında artış kaydetti. Bir başka ifadeyle bugün gelinen aşamada, 4 kardeş ülkemizde takribi 80 milyar dolar büyüklüğünde bir hacme ulaştığımızı memnuniyetle müşahede ediyoruz. Bugünkü zirvemiz biraz önce işaret ettiğim üzere teşkilatımızın bir gözlemci üyesinde ve Avrupa Birliği sınırları dahilinde düzenlenen ilk zirve olma niteliği taşıyor. Bu yönüyle de şimdiye kadarki zirvelerden ayrı bir yerde konumlanıyor. Bu durum teşkilatımızın hızla artan görünürlüğünün ve genişleyen faaliyetlerinin çok anlamlı bir nişanesini teşkil etti.Kıymetli arkadaşlar, ana teması Doğu”nun ve Batı”nın buluşma noktası olarak belirlenen zirve kapsamında tertiplenen, Devlet Başkanları Konseyi toplantısında dayanışma ve iş birliğimizi derinleştirmeye yönelik adımları ele aldık. Geçmiş dönemin muhasebesini yapıp geleceğe dair çıkarımlarda bulunduk. Bu bağlamda 2025 yılı Ekim ayında Azerbaycan”da yapılacak olan 12. zirvemizin hazırlık sürecini de gözden geçirdik. Zirvede, Budapeşte Bildirisi”nin yanı sıra liderler olarak 3 belgeyi de kabul ettik. Dışişleri Bakanlarımız da 4 belge üzerinde anlaştılar. Bu çerçevede Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”nin Türk Dünyası”nın ayrılmaz parçası olarak çalışmalarımıza yaptığı katkıları memnuniyetle karşılayan, Türk Dünyası”nın Kıbrıs Türklerinin doğal eşit haklarının güvenceye alınmasında dayanışma ifade eden ve adadaki mevcut gerçekliklere dayalı çözüme ulaşılması ihtiyacını vurgulayan, Türk devletleri arasındaki birliğe zarar vermeyi amaçlayan her türlü girişimin engellenmesinin önemini teyit eden, üye ülkelerin Türk Devletleri Teşkilatı”nın bütünlüğüne kurumsal ve karar alma kapasitesine bağlılıklarını yineleyen ifadeler üzerinde mutabık kaldık. Bahse konu yazımların yanı sıra, ülkemiz açısından önem ve öncelik taşıyan Gazze başta olmak üzere Filistin, Suriye ve Afganistan”a bildiride değinilmesine öncülük ettik. Yine 21 Mart”taki çağrımız doğrultusunda Türk Dünyası”nın ortak bayramı olan Nevruz”a ilişkin anma ve kutlama etkinlikleri düzenlenmesi yönünde anlayış birliğine vardık. Zirve marjında Nobel ödüllü bilim insanımız Profesör Doktor Aziz Sancar”a Türk Dünyası”nın birliğine yapılan katkılara ilişkin Ali Şir Nevai ödülünü de tevdi ettik. Bugün ayrıca muhataplarımla ikili görüşmeler gerçekleştirmek suretiyle gündemdeki konuları ele aldık. Kıymetli basın mensupları, Teşkilatımız her geçen gün artan uluslararası itibarı ve giderek çeşitlenen iş birliği alanlarıyla tüm dünya için gurur kaynağı haline gelmiştir. Aile meclisimiz bünyesindeki kapsamlı iş birliğimizi daha da geliştirmek için tüm kurum ve kuruluşlarımızla çaba sarf etmeyi sürdüreceğiz. Bu düşüncelerle istişare ve temaslarımızın dost ve kardeş ülkelerimize hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Kalın sağlıcakla. Söz sizde.SORU: Macaristan”ın Avrupa Birliği üyesi olması ve Türk Devletleri Teşkilatı”nda gözlemci statüsünde olması birlikte düşünüldüğünde, hem Macaristan hem de Türkiye bağlamında her iki ülkenin de ilişkilerinin daha da verimli hale gelmesi için neler yapılabilir?Macaristan ile köklü bir dostluğa sahibiz ve yakın iş birliği halindeyiz. Macaristan Başbakanı Sayın Viktor Orban”la da çok iyi ilişkilerimiz var. Son yıllarda attığımız adımlarla Türkiye Macaristan arasındaki bağları kuvvetlendirme yolunda önemli mesafe aldık. Lider diplomasisi bağlamında ilişkilerimiz pozitif yönde ilerliyor. Avrupa Birliği üyesi olan Macaristan”ın teşkilatımızın gözlemci üyesi olması Teşkilatımız açısından bir zenginlik. İlk defa bir gözlemci üye ülkede böyle bir toplantı yapılıyor, bu çok çok önemli. Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında Macaristan”la birlikte bulunmaktan bizler de çok mutluyuz. Atılacak adımlarla, Türkiye-Macaristan arasındaki bu dayanışmanın güçlenerek devamı, inanıyorum ki bizi çok daha farklı bir yere taşıyacaktır. Türkiye”nin Avrupa Birliği üyeliği yolunda en önemli destekçilerinden biri de biliyorsunuz Macaristan. Ülkelerimiz arasındaki yakın ilişkilerin daha da çeşitlendirilmesi için yoğun çaba harcıyoruz. Şu anda mesela hayvancılıkta Macaristan ciddi bir sıçrama yapıyor. Macaristan”ın ovaları, yaylakları çok verimlidir. Macaristan ile NATO”da da beraberiz, savunma sanayii alanındaki iş birliğimizi somut projelerle derinleştiriyoruz ve bunda kararlıyız. Enerji, tarım, savunma sanayi, küçük ve orta ölçekli işletmeler konularında anlaşmalarımız mevcut, bu anlaşmaları daha da ileriye taşıyacak kararlığımız var.SORU: Biz ülkece yıllarca terör eylemleriyle büyük acılar yaşadık. Hem Başbakanlığınız döneminde hem Cumhurbaşkanlığınızda siz bütün şehit cenazelerinde yer aldınız. Yüreğimiz yandı yıllarca. Şimdi gelinen aşamada terör örgütü hem silah bırakma hem de fesih kararı aldı. “Ben burada baldıran zehri de içerim” diyen sizin döneminizde gerçekleşti bu. Bundan sonraki süreci merak ediyoruz. Nasıl bir yol haritası izlenecek? Silah bırakmak için tarih netleşti mi? Ayrıca sizin önderliğinizde böyle bir adım atıldı. Duygu ve düşüncelerinizi merak ediyoruz.Bu sorun ortaya çıktığında doğan bebekler bugün 40 yaşın üzerinde. Birkaç nesil bu sorunun içine doğdu ve uzun yıllar boyunca çözümsüz kaldı. Biz ilk andan itibaren samimiyetle, çözüm perspektifi ile meseleye yaklaştık. Çünkü Terörsüz Türkiye”nin ülkemizi nasıl şaha kaldıracağını biliyoruz. Evlatlarımıza bırakacağımız en önemli miras Terörsüz Türkiye olacak. Yıllarca süren acıların, kayıpların ve mücadelelerin ardından bu noktaya gelmek, gerçekten umut verici. Şehit cenazelerinde hissettiğim tarifsiz acıların, yüreklerimizi dağlayan terör eylemlerinin gölgesinde, bugün bu başarıyı görmek benim için tarifsiz bir gurur kaynağı. Terörle mücadelenin kahramanları, güvenlik güçlerimizle gurur duyuyorum, şehit ailelerimizin metanetleri ile iftihar ediyorum. Her bir acının, her bir kaybın ardında güçlü bir dayanışma, sabır, dirayet ve kararlılık yatıyor. Diyarbakır annelerini bir kenara koyamayız. Diyarbakır annelerini ihmal edemeyiz. Diyarbakır annelerinin artık gözü yaşlı değil, onlar da artık mutluluğu tatsınlar, yaşasınlar istiyoruz. Yakında anneler evlatlarıyla kucaklaşacaklar. Bu müjdeleri de alacağımıza inanıyorum. Bu konuları rahmetli Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan ziyaretimize geldikleri zaman kendileriyle görüşmüştük. Milli İstihbarat Teşkilatımız, diğer kurumlarımızla iş birliği içinde, Terörsüz Türkiye ile ilgili çalışmaları kontrollü bir şekilde devam ettiriyor. Başbakanlığım döneminde ben silahların gömülmesinden bahsetmiştim. Şimdi gelinen noktada bu ifade silahların bırakılmasına ve teslimine döndü. Bu adımlar atıldığında şehitlerimiz de inşallah huzura kavuşur. Diğer taraftan, silah vesayetinden kurtuldukça, DEM Parti de siyasi mücadelesini çok daha farklı bir şekilde sürdürme fırsatını yakalıyor. Mecliste 50″nin üzerinde milletvekilleri bulunuyor. Siyaseti çok daha güçlü bir şekilde sürdürebilmesi DEM”e yeni avantajlar sağlayacaktır. DEM”in de yeni dönemde farkını ortaya koyması hem kendi tabanları için, hem ülkemiz için hayırlı olacaktır.SORU: Türkiye”nin neden yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır? Siz 1924 Anayasası”ndan 101 yıl sonra Türkiye”nin ikinci sivil anayasasını yapmak için Meclis”te ve toplumda bir mutabakat olduğunu düşünüyor musunuz? Yeni bir anayasanın, yani sivil anayasanın öneminin idrak edildiği kanaatinde misiniz?Türkiye değişiyor, dünya değişiyor. Yeni bir çağda yaşıyoruz, daha yeni bir çağa doğru ilerliyoruz. Bu kadar hızlı değişen dünyada, eski Türkiye”nin üstelik de darbenin şartlarında hazırlanmış, ne kadar değişiklik yapılırsa yapılsın darbeci zihniyetin satırlarında gezindiği bir anayasa ile bir yere varmak mümkün müdür? Darbecilerin yazdığı anayasa ile toplumu birleştirmenin ne kadar zor olduğunu 40 yıldır yaşayarak görmüyor muyuz? Bugün yaşadığımız birçok sorunun temelinde darbe anayasasının olduğunu bilmeyen var mı? Siyasi hayatım boyunca Türkiye”nin sivil, demokratik ve özgürlükçü bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dile getirdim. Bugün de aynı noktadayım. Artık darbecilerin yazdığı, darbecilerin ortaya koyduğu bir anayasayla Türkiye geleceğe yürüyemez. Artık darbecilerin değil, sivillerin ortaya koyduğu bir anayasaya ihtiyacımız var. Bunun için de AK Parti olarak biz bir çalışma yapıyoruz. Bununla ilgili bazı arkadaşlarımıza görevler de verdik. Bütün mesele, acaba Cumhuriyet Halk Partisi de bizlerle ortak, müşterek bir sivil anayasa yapma yolculuğuna çıkar mı? Önemli olan bu. Diyoruz ki; gelin el ele verelim. Komisyonlarımızı kuralım ve bu komisyonlarla beraber sivil anayasayı bir an önce oluşturalım ve milletimize takdim edelim. Hem milli olsun hem yerli olsun. Böyle bir anayasayı inşallah Türkiye görsün, yaşasın. Olmaması için hiçbir sebep yok. İlk dört madde ile ilgili herhangi bir sorun yok. Yani AK Parti olarak bizim böyle bir sorunumuz yok ve diğer siyasi partilerin de hemen hemen birçoğunun böyle bir sorunu yok. Ortada ilk dört madde ile ilgili bir sorun olmadığına göre, sadece yol haritasını belirleyeceğiz. Süratle heyetlerimizi oluşturabiliriz. Başbakanlığım döneminde böyle bir çalışmayı yapmıştık, yine yapabiliriz, fazla vaktimizi almaz. Yeni anayasayı kendimiz için değil, ülkemiz için istiyoruz. Benim tekrar seçilme veya tekrar aday olma gibi bir derdim yok. Atacağımız adımlarla ülkemizin itibarını nasıl yükseltiriz, derdimiz bu. Şu anda artık Türkiye”nin milli geliri hamdolsun güçlü bir konuma ulaştı. Göreve geldiğimizde rakamlar neydi, şu anda rakamlar nerede? İhracata bakıyorsun, ihracatta hamdolsun 265-270 milyar dolar seviyelerini yakaladık. Öbür tarafta kişi başı milli gelirimiz o yıllara göre tavan yapmaya başladı. Rezervimiz de tırmanmaya başladı. Döviz rezervi noktasında şu anda hazinemiz güçlü.SORU: Batı cenahından sürekli Türkiye aleyhine eleştiriler geliyor. Muhalefet de her seferinde bunları alıp içeride “İnsan haklarından, demokrasi dersinden yine sınıfta kaldık” şeklinde gündeme taşıyor. Diğer tarafta da 20 aydır İsrail”in Gazze”deki soykırımı karşısında üç maymunu oynayan bir Batı var. Gerçi son zamanlarda biraz kıpırdanma söz konusu. Bunca insan öldü, kılını kıpırdatmadılar. Bu açmazları nasıl değerlendiriyorsunuz?Bu açmazlar, dünyanın açmazları. Gazze meselesi sadece bir insani kriz değil, aynı zamanda uluslararası sistemin samimiyet sınavı oldu. Batılı kuruluşlar maalesef Gazze sınavından geçebilmiş değildir. İnsan hakları, uluslararası hukuk ile ilgili kurdukları bütün cümleleri İsrail zulmü karşısındaki suskunlukları ile boşa çıkartmışlardır. Düşünün bebeklerin kurşunlarla, bombalarla ve şimdi de açlıktan öldüğü bir dünyada susulur mu? Gazze”deki zulme sessiz kalmak, oradan yükselen çığlıklara kulak tıkamaktan büyük körlük ve sağırlık olabilir mi? Tarih, Gazze sınavından geçemeyenleri yargılayacaktır. Türkiye olarak, insanlığın, insan onurunun yanında yer aldık, almaya devam edeceğiz. İmkanlarımızı geliştirerek, elimizden gelen her şeyi yaparak bölgeye gıda yardımını sürdüreceğiz. Gazze”ye insani yardımların girişini engelleyen İsrail, küresel düzeyde gittikçe yalnızlaşıyor. Geç de olsa Avrupa ülkelerinde İsrail”e karşı bir aydınlanma, hareketlilik yaşanıyor. Bizim tek derdimiz Gazze”deki, Filistin”deki bu gelişmeleri süratle olumlu bir şekle dönüştürmektir.SORU: ABD Başkanı Donald Trump ile Körfez turunun ilk ayağı olan Riyad”da çevrimiçi görüşme yaptınız. Sonrasında da Suriye ile ilgili yaptırımların kaldırılması kararı çıktı. Burada Donald Trump size atıfta bulunmuştu. Avrupa Birliği de peşi sıra aynı yolu izleyeceğini duyurdu. Bir de YPG meselesi var, terörle bağlantı ve silah bırakmayla ilgili Suriye yönetimiyle yapılan bir anlaşma var. Son zamanlarda MİT Başkanının Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile temaslarının arttığını görüyoruz. Suriye ayağında bir sıkıntı var mı?Sayın Trump”la telefon görüşmemizde çok odaklı olarak Suriye”deki yaptırımların kaldırılması konusuna değinmiştik. Daha sonra Sayın Trump Riyad”a gittiğinde, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara”nın oraya gelmesi söz konusu oldu. Biz de oradaki toplantıya çevrimiçi katıldık. Orada oluşturulan vizyonu Dışişleri Bakanlarımız yaptıkları görüşmeler neticesinde hayata geçirdi. ABD”nin deklarasyonundan sonra Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları Konseyi de bir karar aldı. Onlar da yaptırımlarını kaldırdıklarını ilan ettiler. Bunlar Suriye”nin bölgede istikrara kavuşması için fevkalade önemli adımlar. Yürüttüğümüz yapıcı diplomasinin, çok katmanlı diplomasinin nasıl sonuç ürettiğini de gösteriyor. Riyad Zirvesi, ülkemizin bu tür kritik süreçlerde ne denli katkısı aranan bir aktör olduğunu bir kez daha göstermiştir. Diğer taraftan YPG konusunun birkaç bileşeni var. Bunlardan biri YPG”nin uzun zamandır elinde tuttuğu DEAŞ tutukluları meselesi… Amerikalılarla, Suriye yönetimiyle ve Irak yönetimiyle oluşturduğumuz bir komite var. Bunlarla bir araya gelerek “DEAŞ”lı tutuklular ve kampta yaşayan siviller, özellikle kadın ve çocuklara ne olacak?” konusunu ele alıyoruz. Onlarla ilgili ayrıntılı bir çalışma devam ediyor. Diğer taraftan bir başka konu da YPG, Türkiye”de yapılan çağrıya mı cevap verecek? Yoksa Şam”da yapılan 8 Mart mutabakatına mı sadık kalacak? Yoksa her ikisini beraber mi yapacak? PKK”nın silah bırakma ve fesih süreci örgütün Suriye kolunu da kapsamaktadır. 8 Mart”taki mutabakatın Ankara”dan gelen çağrıyla, İran”dan gelen çağrıyla daha çok desteklendiğini düşünüyoruz. Onlar da şu anda böyle bir geçiş ve arayış içerisindeler. Önümüzdeki günlerin çok kritik olduğunu değerlendiriyoruz. İlgili kurumlarımız muhataplarıyla bütün silahlı grupların Suriye ordusuna dahil olma sürecini izliyor. Özellikle YPG ile ilgili konuyu çok ama çok yakından takip ediyoruz. Şam yönetiminin bu konudan dikkatini ayırmaması önemli. Çünkü şu anda konuşmaları gereken çok konu var. Onları bu konuya odaklandırmaya çalışıyoruz. Kamplar meselesinde Irak”ın odaklanması lazım. Özellikle El Hol kampındaki kadın ve çocukların büyük çoğunluğu Irak ve Suriye”ye ait. Onlar kendilerine düşeni almalılar. Bunlar çözüldükçe YPG”nin önemi azalacak ve entegrasyonu daha kolay olacak.SORU: Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel”in “Meclis”te boş sandalye sayısının 30″a yaklaşması durumunda anayasal çerçevede ara seçim kaçınılmaz olur” şeklindeki bir çıkışı vardı. Her ne kadar kendileri “milletvekillerini istifa ettirme planımız yok” dese de bu açıklama sizce erken seçim tartışmalarını yeniden alevlendirdi mi? Siz bu çıkışı nasıl değerlendirirsiniz? Aynı zamanda muhalefetin meclis üzerinden bir erken seçim stratejisi geliştirmesi sizce ne kadar doğru? Gerçekçi ya da demokratik teamüllere uygun mu? Bu hamlenin siyasi bir karşılığı olur mu?CHP”nin milletin verdiği ödevi yerine getirmek gibi bir niyeti hiç olmadı. Her seçim sonrası, onlar açısından bakarsak her yenilgi sonrası, aradan bir zaman geçtikten sonra erken seçim borazanını öttürmeye başlıyorlar. Fakat CHP budur. Hatırlayın, CHP”nin erken seçim olayı yeni bir tez değil. Yatıyorlar kalkıyorlar “erken seçim” diyorlar. Yani erken seçim olduğu zaman ne olacak? Bunlar iktidara mı gelecekler? Şu anda elindeki boş veya dolu sandalye sana yeter. Tepe tepe kullan. Erken seçim hesaplarıyla ile heba ettikleri vakitleri, millete hizmete harcasalar, belki milletin gönlüne girebilmenin bir yolunu bulabilirler. Kaldı ki Özgür Bey”in anlattığı erken seçim değil başka bir konu. Buna erken seçim denmez. Buna ara seçim denir. İkisini birbirine karıştırmamak gerekir. Dahası şu anda TBMM”deki tabloya bakıldığında ara seçimi gerektiren bir durum da yoktur. Millet, bundan 2 sene önce vekilleri 5 yıl görev yapsınlar diye Meclis”e göndermiştir. Diğer yandan Sayın Özel”in anladığı manada erken seçimi bugüne kadar çok dillendirdiler. Türkiye”yi böyle bir badirenin içerisine sokmayız, sokamayız, buna gerek de yok. Türkiye şu anda tarihinin en istikrarlı, güçlü zamanlarını yaşıyor. Tam bir birliktelik ruhuyla terörü bitirmenin arifesindeyiz. Enflasyona karşı topyekûn mücadeleyi başarıyla yürütüyoruz. Dış politikada hamdolsun yıldızımız giderek parlıyor. Cumhur İttifakı olarak birilerinin keyfi için bunların zarar görmesine müsaade etmeyiz.SORU: Amerika”da yayınlanan Newsweek dergisi sizinle ilgili çok çarpıcı bir makale yayımladı. “Cumhurbaşkanı Erdoğan dünyanın en güçlü adamlarından biri ve Trump”ın müttefiki” başlıklı makalede özetle şunlar söyleniyor. “Erdoğan birçok cephede kilit aktör, küresel diplomasideki güçlü adımlarıyla küresel bir lidere dönüştü. Trump, Türkiye”ye muhtaç.” Bu makalenin yayımlandığı gün, CHP lideri Özgür Özel”in de size yönelik bir açıklaması oldu. Özel sizin için “yerel diktatör” dedi. Hem bu Newsweek”in makalesini hem de Özel”in açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?Türkiye güçleniyor, güçlendikçe de etkinliği artıyor. Bu değerlendirmeler, Türkiye”nin uluslararası arenadaki stratejik önemini ortaya koyuyor. Gelinen nokta, kuşkusuz siyasetteki istikrarın neticesi. 23 yılda ülkemizin ekonomi, siyaset, dış politika, ulaşım ve sağlık gibi alanlarda nereden nereye geldiğini hepimiz görüyoruz. Biz Türkiye”yi güçlendirmeye devam edeceğiz. İleriye doğru attığımız her adım ülkemizin de bizim de sözümüzü kuvvetlendiriyor. Sadece Sayın Trump ile değil birçok liderle iyi ilişkiler kurduk. Belki bir Amerika seyahatim olabilir. Sayın Trump”la yüz yüze görüşmemizi orada yapma şansımız olur diye düşünüyorum. Türkiye-Amerika ilişkileri birilerinin zannettiği gibi önemsiz değildir. Sayın Trump”ın Türkiye”ye bakışı çok olumlu. Bizim onlara bakışımız da aynı şekilde. Karşılıklı saygı ve samimiyete dayalı güçlü bir ilişkimiz var. Diğer konuya gelince biz bunları nazarı dikkate almıyoruz, çünkü milletimiz, kimin ne yaptığını ve kimin ne söylediğini çok iyi biliyor.SORU: Karadeniz”de uzun bir aradan sonra bir doğal gaz keşfi yapıldı ve doğalgaz faturasının yüzde 65″i de devlet tarafından sübvanse ediliyor. Diğer taraftan da doğal gaz keşfini itibarsızlaştırmaya çalışan CHP”li bazı milletvekilleri ve CHP medyasını gördük. Bazı argümanlar geliştirdiler ve bu argümanlarla doğal gaz keşfini itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Yine İstanbul”da da suya son 6 yılda yüzde 1065 oranında zam yapıldı. Muhalefet, doğal gaz keşfini ve devletin sübvanse ettiği bu faturaları itibarsızlaştırmaya çalışırken kendi belediyelerinin yönetiminde son 6 yılda suya yüzde 1065 oranında zam yaptıklarını gördük. Bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?Bunlar milleti kandırmayı adet haline getirdi. Millete seçim öncesi suyu bedava verecekleri vadedip, seçim sonrası zam üzerine zam yapıyorlar. Geçmişte milleti altın, traktör vadederek oy almaya çalışan, sonra bu sözleri sorulunca “çarpıcı olsun diye söyledik” diyen Sayın Özel değil miydi? Biz milletimize ne vadettiysek onu yaptık. Yapamayacağımızı da vadetmedik. Biz söz vermenin sorumluluğunu idrak eden ve milletimize verdiğimiz sözü namus borcu kabul eden bir hareketiz. Allah bizi hiç mahcup etmedi. Enerji alanında devrim niteliğinde adımlar attık. Türkiye”nin her alanda olduğu gibi enerjide de bağımsızlığını kazanması için mücadele ediyoruz. Bu alanda çok ciddi yatırımlar yaptık. Bir yandan ülkemizin enerji köprüsü olma özelliğini güçlendirmeye çalışırken diğer taraftan da enerji kaynaklarımızı çeşitlendirmeye ve enerji alanında kendi ihtiyacımızı karşılayacak seviyeye ulaşmaya çabalıyoruz. Akkuyu Nükleer Enerji santralini ülkemizi farklı bir lige taşıdık. Sakarya Gaz Sahası”ndaki keşfimiz milletimiz için bir dönüm noktası oldu. Biz diyoruz ki süratle daha fazla doğal gaz çıkaralım da buradan vatandaşımıza daha ucuz şartlarda doğal gazı verelim. Bunu da başaracağız. Hele hele şimdi sismik araştırma ve sondajlar için yeni gemiler alıyoruz. Bu aldığımız sismik sondaj gemileriyle sadece Karadeniz değil, dünyanın değişik yerlerinde araştırmalar yapacağız. Örneğin şu anda Oruç Reis nerede? Somali”de. Somali”de çalışmalarımız devam ediyor. Biz bunlarla da kalmayı düşünmüyoruz. Daha nerelere açılabiliriz bunun arayışı içindeyiz. Elinde sismik araştırma, sondaj yapabilen bu tür gemileri olmayan bir Türkiye”den, şu anda hamdolsun bu tür çalışmaları yapabilen 6-7 gemiye sahip bir Türkiye”ye ulaştık. Muhalefet ne kadar karamsarlık yayarsa yaysın. Biz milletimizle yol yürüyor, onlara hep doğruları söylüyoruz. CHP”nin görevi maalesef her ne olursa olsun eleştirmek, bizim görevimiz ise her şartta milletimize hakkıyla hizmet etmek.SORU: Ekonomide olumlu gelişmelerin yanında reel sektörün özellikle krediye erişimi ve maliyetle ilgili de yakınmaları da daha sık duyulmaya başlandı. Belki bunu yakın zamandaki toplantıda daha belirgin şekilde gözlemleyeceksiniz. Daha önce Kredi Garanti Fonu üzerinden KOBİ”ler başta olmak üzere krediye erişimi konusunda özellikle nefesi kesilenlere doğrudan bir destek paketi açıklamıştınız. İhracatçı bakımından da zaman zaman bunun yetersiz kaldığı şeklinde eleştiriler ya da yakınmalarla birlikte Eximbank limitlerini de arttırmıştınız. Dolayısıyla bir bütün olarak bakıldığında görece reel sektörün desteklenmesine ilişkin hem Eximbank hem kredi garanti fonu yönüyle birtakım adımlar atmayı düşünüyor musunuz?Ekonomi programımızı kararlılıkla uyguluyoruz. Enflasyonda düşüş dikkat çekici biçimde görülüyor. Bu bir süreç ve devam ediyor. Kredi Garanti Fonunu ben de önemsiyorum. Yani bu noktada adım atıp Kredi Garanti Fonundan tulumbaya suyu dökmekte fayda var ki hareketlensin. İnşallah yeni dönemde çok daha farklı bir adımı atacağız. Bu konuyla ilgili olarak da ilgili arkadaşlarımıza gerekli uyarıları da yaptım. Şu anda bunun hazırlığı içerisindeyiz. Bu adımı atmaya mecburuz. Ekonomide uyguladığımız reçetenin olumlu sonuçlar vermesi doğru yolda olduğumuzun göstergesi. Enflasyondaki düşüş öngörülebilirliği artırıyor. Son 40 ayın en düşük seviyesini gördük. Bu gelişmeler yurtiçinde beklentilerin iyileşmesini sağlarken dış finansmana erişim açısından Türkiye”nin kredi notuna olumlu yansıyor. Bu olumlu tablonun devamı için fiyat istikrarına olduğu kadar finansal istikrar ve büyüme dinamiklerine de çok dikkat ediyoruz.

Source: Www.star.com.tr


Cumhurbaşkanı Erdoğan”dan yeni anayasa mesajı: Tekrar seçilme ve aday olma derdim yok…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan , Macaristan ziyareti dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. #r-1117785# Macaristan ziyaretinin verimli geçtiğini belirten Erdoğan, “Macaristan Başbakanı değerli dostum Viktor Orban”ın ev sahipliğinde düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı Gayriresmi Zirvesi’ne katılmak üzere geldiğimiz Budapeşte’de ziyaretimizi tamamlamış bulunuyoruz. Gerek zirvemiz gerek bu vesileyle kardeş ülkelerden muhataplarımla yaptığım temaslar son derece faydalı ve verimli geçti. Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde ilk defa bir zirve gözlemci ülkede tertip edilmiş oldu. Macaristan Başbakanı Sayın Orban”a fevkalade ev sahipliği ve başarılı organizasyonu nedeniyle teşekkür ediyorum” dedi. Macaristan ziyaretinde, Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Kapan da yer aldı Erdoğan”ın açıklamaları şu şekilde: “Malumunuz o dönemki ismiyle Türk Konseyi”nin ilk zirvesini 2011 yılı Ekim ayında Kazakistan”da gerçekleştirmiştik. Aradan geçen süre zarfında Türk Devletleri Teşkilatı 5 tam üyesi ve 4 gözlemci üyesiyle etkinlik ve görünürlüğünü hamdolsun her geçen gün artırıyor. Teşkilatımız, istikrar üretemeyen küresel konjonktürde gerilimin azaltılması, arabuluculuk ve çatışmaların önlenmesi alanlarında bölgesel ve uluslararası barış ve istikrara katkıda bulunan bir kuruluş haline geldi. T eşkilat bünyesinde aldığımız kararların siyasi alanın ötesinde ekonomik ilişkilerimize de katkıda bulunduğuna memnuniyetle şahit oluyoruz. #r-1117913# İLKLERE İMZA ATILDI Nitekim, ülkemizin Türk Devletleri Teşkilatı tam üyesi 4 ülkeyle ticaret hacmi son 5 yılda neredeyse yüzde 50 oranında artış kaydetti. Bir başka ifadeyle bugün gelinen aşamada, 4 kardeş ülkemizde takribi 80 milyar dolar büyüklüğünde bir hacme ulaştığımızı memnuniyetle müşahede ediyoruz. Bugünkü zirvemiz biraz önce işaret ettiğim üzere teşkilatımızın bir gözlemci üyesinde ve Avrupa Birliği sınırları dahilinde düzenlenen ilk zirve olma niteliği taşıyor. Bu yönüyle de şimdiye kadarki zirvelerden ayrı bir yerde konumlanıyor. Bu durum teşkilatımızın hızla artan görünürlüğünün ve genişleyen faaliyetlerinin çok anlamlı bir nişanesini teşkil etti. SORU: Macaristan’ın Avrupa Birliği üyesi olması ve Türk Devletleri Teşkilatı’nda gözlemci statüsünde olması birlikte düşünüldüğünde, hem Macaristan hem de Türkiye bağlamında her iki ülkenin de ilişkilerinin daha da verimli hale gelmesi için neler yapılabilir? Macaristan ile köklü bir dostluğa sahibiz ve yakın iş birliği halindeyiz. Macaristan Başbakanı Sayın Viktor Orban”la da çok iyi ilişkilerimiz var. Son yıllarda attığımız adımlarla Türkiye Macaristan arasındaki bağları kuvvetlendirme yolunda önemli mesafe aldık. Lider diplomasisi bağlamında ilişkilerimiz pozitif yönde ilerliyor. Avrupa Birliği üyesi olan Macaristan”ın teşkilatımızın gözlemci üyesi olması Teşkilatımız açısından bir zenginlik. İlk defa bir gözlemci üye ülkede böyle bir toplantı yapılıyor, bu çok çok önemli. Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında Macaristan”la birlikte bulunmaktan bizler de çok mutluyuz. Atılacak adımlarla, Türkiye-Macaristan arasındaki bu dayanışmanın güçlenerek devamı, inanıyorum ki bizi çok daha farklı bir yere taşıyacaktır. “ANLAŞMALARI DAHA DA İLERİ TAŞIYACAK KARARLILIĞIMIZ VAR” Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği yolunda en önemli destekçilerinden biri de biliyorsunuz Macaristan. Ülkelerimiz arasındaki yakın ilişkilerin daha da çeşitlendirilmesi için yoğun çaba harcıyoruz. Şu anda mesela hayvancılıkta Macaristan ciddi bir sıçrama yapıyor. Macaristan”ın ovaları, yaylakları çok verimlidir. Macaristan ile NATO’da da beraberiz, savunma sanayii alanındaki iş birliğimizi somut projelerle derinleştiriyoruz ve bunda kararlıyız. Enerji, tarım, savunma sanayi, küçük ve orta ölçekli işletmeler konularında anlaşmalarımız mevcut, bu anlaşmaları daha da ileriye taşıyacak kararlığımız var. SORU: Biz ülkece yıllarca terör eylemleriyle büyük acılar yaşadık. Hem Başbakanlığınız döneminde hem Cumhurbaşkanlığınızda siz bütün şehit cenazelerinde yer aldınız. Yüreğimiz yandı yıllarca. Şimdi gelinen aşamada terör örgütü hem silah bırakma hem de fesih kararı aldı. “Ben burada baldıran zehri de içerim” diyen sizin döneminizde gerçekleşti bu. Bundan sonraki süreci merak ediyoruz. Nasıl bir yol haritası izlenecek? Silah bırakmak için tarih netleşti mi? Bu sorun ortaya çıktığında doğan bebekler bugün 40 yaşın üzerinde. Birkaç nesil bu sorunun içine doğdu ve uzun yıllar boyunca çözümsüz kaldı. Biz ilk andan itibaren samimiyetle, çözüm perspektifi ile meseleye yaklaştık. Çünkü Terörsüz Türkiye’nin ülkemizi nasıl şaha kaldıracağını biliyoruz. Evlatlarımıza bırakacağımız en önemli miras Terörsüz Türkiye olacak. Yıllarca süren acıların, kayıpların ve mücadelelerin ardından bu noktaya gelmek, gerçekten umut verici. Şehit cenazelerinde hissettiğim tarifsiz acıların, yüreklerimizi dağlayan terör eylemlerinin gölgesinde, bugün bu başarıyı görmek benim için tarifsiz bir gurur kaynağı. “MÜJDELER ALACAĞIMIZA İNANIYORUM” Terörle mücadelenin kahramanları, güvenlik güçlerimizle gurur duyuyorum, şehit ailelerimizin metanetleri ile iftihar ediyorum. Her bir acının, her bir kaybın ardında güçlü bir dayanışma, sabır, dirayet ve kararlılık yatıyor. Diyarbakır annelerini bir kenara koyamayız. Diyarbakır annelerini ihmal edemeyiz. Diyarbakır annelerinin artık gözü yaşlı değil, onlar da artık mutluluğu tatsınlar, yaşasınlar istiyoruz. Yakında anneler evlatlarıyla kucaklaşacaklar. Bu müjdeleri de alacağımıza inanıyorum. Bu konuları rahmetli Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan ziyaretimize geldikleri zaman kendileriyle görüşmüştük. “DEM PARTİ”YE AVANTAJ SAĞLAYACAK” Milli İstihbarat Teşkilatımız, diğer kurumlarımızla iş birliği içinde, Terörsüz Türkiye ile ilgili çalışmaları kontrollü bir şekilde devam ettiriyor. Başbakanlığım döneminde ben silahların gömülmesinden bahsetmiştim. Şimdi gelinen noktada bu ifade silahların bırakılmasına ve teslimine döndü. Bu adımlar atıldığında şehitlerimiz de inşallah huzura kavuşur. Diğer taraftan, silah vesayetinden kurtuldukça, DEM Parti de siyasi mücadelesini çok daha farklı bir şekilde sürdürme fırsatını yakalıyor. Mecliste 50’nin üzerinde milletvekilleri bulunuyor. Siyaseti çok daha güçlü bir şekilde sürdürebilmesi DEM’e yeni avantajlar sağlayacaktır. DEM’in de yeni dönemde farkını ortaya koyması hem kendi tabanları için, hem ülkemiz için hayırlı olacaktır. SORU: Türkiye”nin neden yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır? Siz 1924 Anayasası’ndan 101 yıl sonra Türkiye”nin ikinci sivil anayasasını yapmak için Meclis’te ve toplumda bir mutabakat olduğunu düşünüyor musunuz? Yeni bir anayasanın, yani sivil anayasanın öneminin idrak edildiği kanaatinde misiniz? Türkiye değişiyor, dünya değişiyor. Yeni bir çağda yaşıyoruz, daha yeni bir çağa doğru ilerliyoruz. Bu kadar hızlı değişen dünyada, eski Türkiye’nin üstelik de darbenin şartlarında hazırlanmış, ne kadar değişiklik yapılırsa yapılsın darbeci zihniyetin satırlarında gezindiği bir anayasa ile bir yere varmak mümkün müdür? Darbecilerin yazdığı anayasa ile toplumu birleştirmenin ne kadar zor olduğunu 40 yıldır yaşayarak görmüyor muyuz? Bugün yaşadığımız birçok sorunun temelinde darbe anayasasının olduğunu bilmeyen var mı? Siyasi hayatım boyunca Türkiye’nin sivil, demokratik ve özgürlükçü bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dile getirdim. Bugün de aynı noktadayım. “İLK 4 MADDE İLE İLGİLİ BİR SORUN YOK” Artık darbecilerin yazdığı, darbecilerin ortaya koyduğu bir anayasayla Türkiye geleceğe yürüyemez. Artık darbecilerin değil, sivillerin ortaya koyduğu bir anayasaya ihtiyacımız var. Bunun için de AK Parti olarak biz bir çalışma yapıyoruz. Bununla ilgili bazı arkadaşlarımıza görevler de verdik. Bütün mesele, acaba Cumhuriyet Halk Partisi de bizlerle ortak, müşterek bir sivil anayasa yapma yolculuğuna çıkar mı? Önemli olan bu. Diyoruz ki; gelin el ele verelim. Komisyonlarımızı kuralım ve bu komisyonlarla beraber sivil anayasayı bir an önce oluşturalım ve milletimize takdim edelim. Hem milli olsun hem yerli olsun. Böyle bir anayasayı inşallah Türkiye görsün, yaşasın. Olmaması için hiçbir sebep yok. İlk dört madde ile ilgili herhangi bir sorun yok. Yani AK Parti olarak bizim böyle bir sorunumuz yok ve diğer siyasi partilerin de hemen hemen birçoğunun böyle bir sorunu yok. “TEKRAR SEÇİLME VEYA ADAY OLMA GİBİ BİR DERDİM YOK” Ortada ilk dört madde ile ilgili bir sorun olmadığına göre, sadece yol haritasını belirleyeceğiz. Süratle heyetlerimizi oluşturabiliriz. Başbakanlığım döneminde böyle bir çalışmayı yapmıştık, yine yapabiliriz, fazla vaktimizi almaz. Yeni anayasayı kendimiz için değil, ülkemiz için istiyoruz. Benim tekrar seçilme veya tekrar aday olma gibi bir derdim yok. Atacağımız adımlarla ülkemizin itibarını nasıl yükseltiriz, derdimiz bu. Şu anda artık Türkiye”nin milli geliri hamdolsun güçlü bir konuma ulaştı. Göreve geldiğimizde rakamlar neydi, şu anda rakamlar nerede? İhracata bakıyorsun, ihracatta hamdolsun 265-270 milyar dolar seviyelerini yakaladık. Öbür tarafta kişi başı milli gelirimiz o yıllara göre tavan yapmaya başladı. Rezervimiz de tırmanmaya başladı. Döviz rezervi noktasında şu anda hazinemiz güçlü. SORU: Batı cenahından sürekli Türkiye aleyhine eleştiriler geliyor. Muhalefet de her seferinde bunları alıp içeride “İnsan haklarından, demokrasi dersinden yine sınıfta kaldık” şeklinde gündeme taşıyor. Diğer tarafta da 20 aydır İsrail’in Gazze’deki soykırımı karşısında üç maymunu oynayan bir Batı var. Gerçi son zamanlarda biraz kıpırdanma söz konusu. Bunca insan öldü, kılını kıpırdatmadılar. Bu açmazları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu açmazlar, dünyanın açmazları. Gazze meselesi sadece bir insani kriz değil, aynı zamanda uluslararası sistemin samimiyet sınavı oldu. Batılı kuruluşlar maalesef Gazze sınavından geçebilmiş değildir. İnsan hakları, uluslararası hukuk ile ilgili kurdukları bütün cümleleri İsrail zulmü karşısındaki suskunlukları ile boşa çıkartmışlardır. Düşünün bebeklerin kurşunlarla, bombalarla ve şimdi de açlıktan öldüğü bir dünyada susulur mu? Gazze’deki zulme sessiz kalmak, oradan yükselen çığlıklara kulak tıkamaktan büyük körlük ve sağırlık olabilir mi? Tarih, Gazze sınavından geçemeyenleri yargılayacaktı r. Türkiye olarak, insanlığın, insan onurunun yanında yer aldık, almaya devam edeceğiz. İmkanlarımızı geliştirerek, elimizden gelen her şeyi yaparak bölgeye gıda yardımını sürdüreceğiz. Gazze’ye insani yardımların girişini engelleyen İsrail, küresel düzeyde gittikçe yalnızlaşıyor. Geç de olsa Avrupa ülkelerinde İsrail’e karşı bir aydınlanma, hareketlilik yaşanıyor. Bizim tek derdimiz Gazze”deki, Filistin”deki bu gelişmeleri süratle olumlu bir şekle dönüştürmektir. SORU: ABD Başkanı Donald Trump ile Körfez turunun ilk ayağı olan Riyad”da çevrimiçi görüşme yaptınız. Sonrasında da Suriye ile ilgili yaptırımların kaldırılması kararı çıktı. Burada Donald Trump size atıfta bulunmuştu. Avrupa Birliği de peşi sıra aynı yolu izleyeceğini duyurdu. Bir de YPG meselesi var, terörle bağlantı ve silah bırakmayla ilgili Suriye yönetimiyle yapılan bir anlaşma var. Son zamanlarda MİT Başkanının Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile temaslarının arttığını görüyoruz. Suriye ayağında bir sıkıntı var mı? Sayın Trump”la telefon görüşmemizde çok odaklı olarak Suriye”deki yaptırımların kaldırılması konusuna değinmiştik. Daha sonra Sayın Trump Riyad”a gittiğinde, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara’nın oraya gelmesi söz konusu oldu. Biz de oradaki toplantıya çevrimiçi katıldık. Orada oluşturulan vizyonu Dışişleri Bakanlarımız yaptıkları görüşmeler neticesinde hayata geçirdi. ABD’nin deklarasyonundan sonra Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları Konseyi de bir karar aldı. Onlar da yaptırımlarını kaldırdıklarını ilan ettiler. Bunlar Suriye”nin bölgede istikrara kavuşması için fevkalade önemli adımlar. Yürüttüğümüz yapıcı diplomasinin, çok katmanlı diplomasinin nasıl sonuç ürettiğini de gösteriyor. Riyad Zirvesi, ülkemizin bu tür kritik süreçlerde ne denli katkısı aranan bir aktör olduğunu bir kez daha göstermiştir. Diğer taraftan YPG konusunun birkaç bileşeni var. Bunlardan biri YPG”nin uzun zamandır elinde tuttuğu DEAŞ tutukluları meselesi… Amerikalılarla, Suriye yönetimiyle ve Irak yönetimiyle oluşturduğumuz bir komite var. Bunlarla bir araya gelerek “DEAŞ”lı tutuklular ve kampta yaşayan siviller, özellikle kadın ve çocuklara ne olacak?” konusunu ele alıyoruz. Onlarla ilgili ayrıntılı bir çalışma devam ediyor. Diğer taraftan bir başka konu da YPG, Türkiye”de yapılan çağrıya mı cevap verecek? Yoksa Şam”da yapılan 8 Mart mutabakatına mı sadık kalacak? Yoksa her ikisini beraber mi yapacak? “FESİH KARARI, ÖRGÜTÜN SURİYE KOLUNU DA KAPSIYOR” PKK’nın silah bırakma ve fesih süreci örgütün Suriye kolunu da kapsamaktadır. 8 Mart”taki mutabakatın Ankara”dan gelen çağrıyla, İran”dan gelen çağrıyla daha çok desteklendiğini düşünüyoruz. Onlar da şu anda böyle bir geçiş ve arayış içerisindeler. Önümüzdeki günlerin çok kritik olduğunu değerlendiriyoruz. İlgili kurumlarımız muhataplarıyla bütün silahlı grupların Suriye ordusuna dahil olma sürecini izliyor. Özellikle YPG ile ilgili konuyu çok ama çok yakından takip ediyoruz. Şam yönetiminin bu konudan dikkatini ayırmaması önemli. Çünkü şu anda konuşmaları gereken çok konu var. Onları bu konuya odaklandırmaya çalışıyoruz. Kamplar meselesinde Irak”ın odaklanması lazım. Özellikle El Hol kampındaki kadın ve çocukların büyük çoğunluğu Irak ve Suriye”ye ait. Onlar kendilerine düşeni almalılar. Bunlar çözüldükçe YPG”nin önemi azalacak ve entegrasyonu daha kolay olacak. SORU: Amerika”da yayınlanan Newsweek dergisi sizinle ilgili çok çarpıcı bir makale yayımladı. “Cumhurbaşkanı Erdoğan dünyanın en güçlü adamlarından biri ve Trump”ın müttefiki” başlıklı makalede özetle şunlar söyleniyor. “Erdoğan birçok cephede kilit aktör, küresel diplomasideki güçlü adımlarıyla küresel bir lidere dönüştü. Trump, Türkiye”ye muhtaç.” Bu makalenin yayımlandığı gün, CHP lideri Özgür Özel”in de size yönelik bir açıklaması oldu. Özel sizin için “yerel diktatör” dedi. Hem bu Newsweek”in makalesini hem de Özel’in açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye güçleniyor, güçlendikçe de etkinliği artıyor. Bu değerlendirmeler, Türkiye”nin uluslararası arenadaki stratejik önemini ortaya koyuyor. Gelinen nokta, kuşkusuz siyasetteki istikrarın neticesi. 23 yılda ülkemizin ekonomi, siyaset, dış politika, ulaşım ve sağlık gibi alanlarda nereden nereye geldiğini hepimiz görüyoruz. Biz Türkiye’yi güçlendirmeye devam edeceğiz . İleriye doğru attığımız her adım ülkemizin de bizim de sözümüzü kuvvetlendiriyor. Sadece Sayın Trump ile değil birçok liderle iyi ilişkiler kurduk. Belki bir Amerika seyahatim olabilir. Sayın Trump”la yüz yüze görüşmemizi orada yapma şansımız olur diye düşünüyorum. Türkiye-Amerika ilişkileri birilerinin zannettiği gibi önemsiz değildir. Sayın Trump”ın Türkiye”ye bakışı çok olumlu. Bizim onlara bakışımız da aynı şekilde. Karşılıklı saygı ve samimiyete dayalı güçlü bir ilişkimiz var. Diğer konuya gelince biz bunları nazarı dikkate almıyoruz, çünkü milletimiz, kimin ne yaptığını ve kimin ne söylediğini çok iyi biliyor.

Source: Gözde Nur Bayar


FHSZ’ye tabi çalışıyorum emekliliğime etkisi ne olur?

Soru: 18/5/2001 tarihinde sigortalı olarak çalışmaya başladım. 2012 yılından itibaren demir çelik fabrikalarında fiili hizmet süresi zammına tabi olarak çalışmaktayım. 1/3/1975 doğumluyum. Yıpranma paylarım emekliliğime nasıl yansır, ne zaman emekli olabilirim. Fahri Y. 18/5/2001 tarihli işe giriş tarihinize göre SSK kapsamında genel hükümlere göre emeklilik koşullarınız: 60 yaş 7000 gün veya 60 yaş, 25 yıllık sigortalılık ve en az 4500 gündür. Diğer taraftan, 2012 yılında 5510 sayılı kanunun 40. maddesinde belirtilen işyerlerinden demir ve çelik fabrikalarında fiili hizmet süresine tabi çalıştığınızı belirtmektesiniz. Demir ve çelik fabrikalarının 5510/40. maddede belirtilen işlerinde çalışanlara her 360 günlük çalışma için 90 gün fiili hizmet süresi zammı (FHSZ) verilmektedir. FHSZ’ler emeklilik işlemlerinde; sigortalıların beş yılı geçmemek üzere prim ödeme gün sayısına eklenmekte ve eklenen bu sürelerin yarısı emeklilik yaş hadlerinden indirilmektedir. Emeklilik yaş hadlerinden indirim için bu işyerlerinde en az 3600 gün çalışma şartı bulunmaktadır. Sizin emeklilik koşullarınıza etkisine gelince 2012 yılından itibaren bu işyerinde FHSZ tabi çalıştığınızı belirtmektesiniz. Bu kapsamda çalışma sürenizin 4000 gün olduğunu varsayarsak FHSZ’niz; 4000×90/360=1000 gün olur. Bu durumda, prim ödeme gün sayınıza ilave edilecek süre 1000 gün olacaktır. Yani emeklilik zamanı geldiğinde 7200 gününüz var ise 1000 gün daha ilave edilerek sanki 8200 gününüz varmış gibi işlem yapılacaktır. Emeklilik yaş haddinden indirimde ise FHSZ’ye tabi işyerinde 4000 gün çalışmanız bulunduğundan (en az 3600 gün çalışma şartı yerine gelmiştir.) 1000 günlük FHSZ’nin yarısı yani 1000/2=500=) 1 yıl 4 ay 20 gün, 60 yaştan düşürülerek daha erken emekli olabileceksiniz. ÖLEN OĞLUMDAN MAAŞ BAĞLANIR MI? Soru: Bağ-Kurlu iken ölen babamdan dolayı yetim aylığı alıyorum. Oğlum 9/2/2025 tarihinde sigortalı çalışırken vefat etti ve bekardı. Oğlumdan dolayı tarafıma ölüm aylığı bağlanır mı? Seyide Ş. Hak sahibi ana/babalara ölüm aylığı bağlama şartları 5510 sayılı kanunun 34. maddesinde belirtilmiş olup, bu koşullar; – Eş ve çocuklardan artan hissenin bulunması (65 yaşın üstünde olması halinde artan hisse şartı aranmaz), – Diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylıklar hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış olması, – Her türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu gelirinin asgari ücretin net tutarından daha az olması, Şeklinde belirlenmiştir. Ana/babanın “her türlü kazanç ve iradının asgari ücretin net tutarının altında olması” durumu ise Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) denetmenlerince tespit edilmektedir. Babanızdan hak sahibi kız çocuğu olarak ölüm aylığı aldığınızı belirtmektesiniz. 5510/34. maddede belirtildiği üzere, ana babalara ölüm aylığı bağlanması için diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylıklar hariç olmak üzere, gelir/aylık bağlanmamış olması gerekmektedir. Bu durumda, babanızdan ölüm aylığı aldığınızdan, ölen çocuğunuzdan dolayı tarafınıza ölüm aylığı bağlanmaz. EVLENDİM MAAŞIM KESİLİR Mİ? Soru: SSK’den annemden ölen annemden dolayı malul yetim maaşı alıyorum. Evlendim, aylığım kesilir mi? Sultan M. SSK kapsamında iken ölen ana ve babadan dolayı tarafına ölüm aylığı bağlanan kız veya erkek malul çocukların aylıkları; kontrol muayenesi sonucu malullük durumlarının ortadan kalktığının anlaşılması, çalışmaları veya kendi sigortalılıkları nedeniyle gelir veya aylık almaları halinde kesilmektedir. Malul çocukların evlenmeleri, aylıklarının kesilmesini gerektirmez. Bu nedenle evlenmeniz halinde ölüm aylığınız ödenmeye devam edecektir. SORULARINIZ İÇİN nergis.simsek@ cumhuriyet.com.tr adresine e-posta yollayabilirsiniz.

Source: Nergis Şimşek