Zihin Sağlığı Gündemi – Sınav Stresi, Zorbalık ve Mutluluk İlişkisi

Türkiye’de YKS maratonu sona erdi

Öğrenciler, veliler ve eğitimciler için bu dönem, yüz binlerce gencin geleceğini şekillendirecek zorlu bir yarışın sonunu simgeliyor. Üç oturumdan oluşan sınav, Türk eğitim sisteminin temel taşlarından biri. Bu yıl YKS’ye 3.1 milyondan fazla aday başvurdu. Bu rakam, yükseköğretimin Türkiye’de hâlâ ne kadar değerli görüldüğünün bir göstergesi. YKS, aslında tek bir sınav değil, iki güne yayılan üç aşamalı bir sistem. İlk gün yapılan Temel Yeterlilik Testi (TYT), Türkçe, matematik, fen ve sosyal bilimler gibi temel alanlardaki yeterliliği ölçerken, ikinci gün uygulanan Alan Yeterlilik Testleri (AYT) ve Yabancı Dil Testi (YDT), öğrencilerin seçtiği alanlara yönelik bilgi düzeyini değerlendiriyor. Elde edilen puanlar, öğrencilerin hangi üniversitelere, hangi fakültelere ve hangi koşullarda (burslu, ücretli vb.) yerleşebileceğini belirliyor.BASKININ TAM ORTASINDAYKS’nin yarattığı baskıyı abartmak zor. Öğrencilerin çoğu, bu sınava bir yıldan uzun bir süre boyunca hazırlanıyor. Destek genellikle özel dershaneler ve etüt merkezlerinden alınıyor. Lise son sınıf öğrencilerinin büyük bölümü adeta sınava odaklı yaşıyor. Bu sınav, pek çok öğrenci için sadece bir eğitim adımı değil, hayatı belirleyecek bir eşik. Bu yıl da tablo değişmedi. Türkiye genelinde kütüphaneler dolup taşarken, sosyal medya YKS taktikleri, geri sayım videoları ve motivasyon içerikleriyle dolup taştı. Uzmanlar, özellikle artan rekabetin öğrenciler üzerindeki psikolojik baskıyı daha da artırdığını belirtiyor. Ancak tüm bu baskıya rağmen, sınavın sona ermesi adeta ulusal bir nefes alma anına dönüştü. Okul önlerinde kâğıt yırtan, arkadaşlarına sarılan, hatta dans eden öğrencilerin videoları sosyal medyada viral oldu. Pek çok öğrenci için, aylardır ilk kez gerçekten “özgür” hissettikleri bir an yaşandı.SIRADA NE VAR?Sınavlar bitti ama şimdi de bekleme süreci başladı. Sonuçlar temmuz ortasında açıklanacak. Ardından tercih dönemi başlayacak. Öğrenciler puanlarına göre üniversite ve bölüm tercihlerini sıralayacak, sistem ise bu tercihlere göre yerleştirme yapacak. Bazı öğrenciler kariyer hedeflerini net bir şekilde belirlemiş durumda; hukuk, tıp, mühendislik, öğretmenlik… Ancak pek çok genç, özellikle de iş piyasasının hızla değiştiği günümüzde, daha belirsiz bir gelecekle karşı karşıya. Geleneksel üniversite diplomalarının artık istihdam garantisi sağlamadığı bir döneme giriliyor. Üniversiteler açısından da durum karışık. Türkiye’de hem devlet hem vakıf üniversitelerinin sayısı artmış olsa da, mezuniyet sonrası istihdam, akademik özgürlük ve eğitim kalitesi gibi konular ailelerin ve öğrencilerin tercihlerini etkileyen önemli faktörler arasında.SINAVDAN ÖTESİYKS’ye duyulan bu yoğun odaklanma, aynı zamanda eğitimdeki eşitsizlik tartışmalarını yeniden gündeme taşıyor. Büyük şehirlerde yaşayan, maddi durumu iyi olan öğrenciler özel okullara, kaliteli dershanelere ve özel öğretmenlere erişebilirken, kırsal bölgelerdeki ya da düşük gelirli ailelerden gelen öğrenciler dezavantajlı konumda. Bu yılki sınav bir kez daha gösterdi ki, başarı sadece zekâ ya da çalışkanlıkla değil, aynı zamanda sosyal ve coğrafi koşullarla da yakından ilişkili. Yine de eğitim sisteminde bazı olumlu değişim çabaları da var. Alternatif üniversiteye giriş modelleri, daha bütüncül değerlendirme sistemleri ve mesleki eğitimin güçlendirilmesi gibi konular üzerine çalışılıyor. Devlet, dezavantajlı bölgelerdeki öğrencilere yönelik bazı yeni programlar başlatsa da, eleştirmenler yapısal reformların hâlâ yetersiz olduğunu savunuyor.BİR GELECEK ARAYIŞIYKS, yalnızca bir sınav değil; aynı zamanda bir kuşağın umutlarını, kaygılarını ve hayallerini yansıtan bir süreç. Bu öğrenciler, hızlı bir dönüşüm içindeki bir Türkiye’de büyüyorlar. Ekonomik krizler, teknolojik gelişmeler, küresel belirsizlikler ve sosyal değişimlerle şekillenen bir dünyaya hazırlanıyorlar. Üniversite onlar için sadece bir eğitim kapısı değil, aynı zamanda daha iyi bir yaşam umudu. Ama sınav sonuçlarından, sıralamalardan ve başarı etiketlerinden öte bir gerçek var: Türkiye gençliğinin direnci. Her yıl milyonlarca genç, dünyanın en zorlu sınav sistemlerinden birine göğüs geriyor, hem de kararlılıkla, sabırla ve çoğu zaman esprili bir şekilde. Sınav maratonu sona erdiğine göre, şimdi biraz nefes alma zamanı. Kitaplar bir süre daha rafa kaldırılabilir. Bu yaz onların olsun. Günün Sözü: “Belki bütün eğitimin en değerli sonucu, yapmaya mecbur olduğumuz şeyi, yapılması gereken zamanda ve onu, ister sevelim, ister sevmeyelim yapmaktadır. Öğrenilmesi gereken ilk şey budur. Belki bu insanın öğreneceği son derstir.” (Thomas Henry Huxley) EĞİTİMDEN, BİLİMDEN, BAŞÖĞRETMENİN İZİNDEN AYRILMADIĞINIZ AYDINLIK GÜNLERİNİZ OLSUN.

Source: Ebru Doğdu


İran’a saldırılar felakete dönüşmesin

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ATO Congresium”da gerçekleştirilen Memur-Sen 30″uncu yıl vefa buluşması programına katıldı. Erdoğan konuşmasında şunları söyledi: DİMDİK DURDUK: Türkiye olarak toplam faturası 100 milyar doları aşan 6 Şubat depremlerinin yaralarını sarmak için mücadele ediyor, diğer yandan da bölgemizdeki çatışmaların suhuletle sona ermesi için çabalıyoruz. Ana muhalefet, Filistin direnişine terör çamuru atarken biz Gazzeli kardeşlerimizin yanında dimdik durduk. İsrail”in Filistin”e yönelik saldırılarına karşı 7 Ekim”den bu yana en net duruşu sergileyen ülke olduk. Soykırımcı İsrail ile tüm ticari işlemleri durdurarak toplamda 9 milyar doları bulan bir rakamdan sarfınazar ettik. Ukrayna-Rusya savaşının ülkemize sıçramasına izin vermedik. YOĞUN BİR ÇABA: İsrail ve destekçilerinin, komşumuz İran”a yönelik saldırılarının daha büyük bir felakete dönüşmemesi için yoğun çaba harcıyoruz. Bölgemizin egemenliğine yönelik saldırıları asla tasvip etmiyor ve tepkimizi de ortaya koyuyoruz. Yarın (bugün) Lahey”e gidiyoruz. Telafisi mümkün olmayan acılar yaşanmaması için seferber olduk. Ülkemizi dalga boyu fırtınalı sulardan sakin sulara ulaştırmanın derdindeyiz. Günübirlik politikalarla değil, dağın arkasındaki tehlikeleri görerek hareket ediyoruz. 86 milyonun kılına zarar gelmemesi için ne yapılması gerekiyorsa onu yaptık ve yapacağız. CUMHURU CUMHURİYETLE BULUŞTURDUK Türkiye”nin büyümesi, gelişmesi, güçlenmesi, 86 milyon vatandaşımızın daha müreffeh bir Türkiye”de yaşaması için 23 yıldır aşkla, şevkle çalışıyoruz. 23 yıllık iktidarımız boyunca önemli adımlar kat ettik. Gerek Anayasa, gerek mevduat düzenlemeleri ile önemli adımlar attık. Kamu hizmetinin milletimize sunulabilmesi için adımlar attık. Bizim iktidarımız ile birlikte milletimiz halkına hizmetkâr olan bir yönetimle tanıştı. Tek parti ve vesayet dönemlerinde millet ile devlet arasına çekilen dikenli telleri birer birer kaldırdık. Cumhuru cumhuriyetle buluşturduk. TALEPLERİ CAN KULAĞIYLA DİNLEYECEĞİZ 2025 yılı Ocak ayı zamları ile en düşük memur maaşını 43 bin liraya ulaştırdık. Şimdi önümüzde yeni bir toplu sözleşme var. 8″inci Dönem Kamu Toplu Sözleşme görüşmeleri ağustos ayında başlayacak. Bu görüşmelerde sendika taleplerini can kulağıyla dinleyeceğiz. Kamu çalışanları refahını dengeleyecek yol haritası çizmeye özen göstereceğiz VURULAN ZİNCİRLERİ SİZLERLE PARÇALADIK Bir dönem ülkemizin en temel sorunlarından birisi ayrımcılıktı. Kamu çalışanlarımız bir dönem sadece inancını yaşamak istediği için fişleniyor, tahkir ediliyorlardı. Namaz kılanlar, oruç tutanlar bilhassa hor görüldü. Bunun konuşulmasını asla istemediler. Kendi hizipleri dışında kimseye hayat hakkı tanımadılar. Millete bidon kafalı dediler, insanımıza hakaret ettiler. Baskının her türlüsünü iliklerimize kadar sizlerle yaşadık. Milletin iradesine ve demokrasimize vurulan zincirleri de sizlerle parçaladık. Azgın azınlığın sessiz çoğunluğa hayat tarzı dayattığı, parmak salladığı o karanlık günler geride kaldı. Hac için kamu çalışanlarına ücretsiz izin tanıdık. Başörtüsüne yönelik yasakçı uygulamalara son verdik. Bugün kadınlar hiçbir kısıtlama olmadan kamu kurumlarında özgürce çalışabiliyor. Milletin oyları ile Meclis”e başörtüsü ile girdiği için hanım kardeşlerimize had bildirildiği o karanlık günlerden başörtülü hâkimlerin, valilerin, büyükelçilerin, bakanların olduğu günlere geldik. Hedefimiz bunları güvenceye almaktır. Bizden sonrakilerin bunları yaşamaması için kimsenin ötekileştirmediği iklimi tesis ve tahkim etmek durumundayız. MEMURLARIMIZIN HAKLARINI DÜZENLEDİK Geriye dönüp baktığımızda her birinin değeri bugün daha iyi anlaşılan düzenlemelerle memurlarımızın haklarını düzenledik. Kamu çalışanlarımızın lehine adımlar attık, aile yardımlarını artırdık, maaş promosyonlarının kamu görevlilerine ödenmesini sağladık. Kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı getirdik. Emekli memurlarımızın maaş ve ikramiyelerinde ciddi artışlar yaptık Memur – Sen Genel Başkanı Ali Yalçın (sağda), Cumhurbaşkanı Erdoğan”a hediye takdim etti. KUDÜS ŞAİRİ AKİF İNAN”I ANDI Başkan Erdoğan, Kudüs Şairi olarak bilinen ve Memur-Sen”in eski Genel Başkanı olan merhum Akif İnan”ı da rahmetle andı. Erdoğan, “Hayatını hak ve hakikat mücadelesine adayan, kalemi, duruşu ve cesaretiyle nesillere örnek olan, Filistin”i, Mescid-i Aksa”yı, Kudüs”ü, mazlum ve mağdur coğrafyaların hüznünü son nefesine kadar kalbinde bir yara olarak taşıyan Akif İnan abimize Cenab-ı Allah”tan rahmet diliyorum” dedi. ÜLKESİNİ SEVEN HİÇ KİMSE ŞUURSUZ HAREKET EDEMEZ Muhalefet üç beş yankesiciyi korumak için milletin ekmeği ile oynuyor. Bölgemiz ateş çemberi ile sarılı iken yeni boykot listesi açıklaması gaflet değilse ekonomiye savaş açmak demektir. Ülkesini seven kimse bu derece şuursuz hareket edemez. Kimseyi işten çıkarmayacağız dediler, ellerine fırsat geçince on binlerce emekçiyi kapı önüne koydular. SURİYE”DE İSTİKRARSIZLIK ORTAMINA İZİN VERMEYECEĞİZ Suriye”nin başkenti Şam”da bulunan Mar İlyas Kilisesi”ne yönelik önceki gün gerçekleştirilen terör saldırısını sosyal medya hesabından yayınladığı mesaj ile lanetleyen Erdoğan, “Bu alçakça terör eylemi karşısında Suriye halkının ve hükümetinin yanındayız. Yıllardır süren zulmün ve çatışmaların ardından ilk defa geleceğine umutla bakan komşumuz, kardeşimiz Suriye”nin, taşeron terör örgütleri eliyle yeni bir istikrarsızlık ortamına çekilmesine asla izin vermeyeceğiz. Suriye hükümetinin terörle mücadelesine destek vermeyi sürdüreceğiz” dedi.

Source: Mehmet Fahri̇ Özkan


Akran zorbalığında hakaret sözü ‘otistik’

Akran zorbalığı yıllardır okullarda görülen bir sorun olsa da, son dönemde dil değiştirerek tehlikeli bir boyut kazandı. Çocuklar, istedikleri tepkiyi alamadıklarında ya da karşısındakinin davranışını garipsediklerinde, birbirlerine “otistik misin?” diyerek hakaret ediyor. Uzmanlara göre bu söylem, yalnızca otizmli bireyleri değil, aileleri ve toplumu da olumsuz etkiliyor. SABAH”a konuşan Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Burçak Karakaya, “Otizmli bireyler toplumun ayrılmaz bir parçası. Türkiye”de otizm tanısı almış yaklaşık 3 milyon çocuk var. Aileleriyle birlikte düşündüğümüzde, 10 milyon insan bu farklılığın bir parçası. Dışlayıcı dil, yalnızca bireyleri değil, tüm toplumu etkiliyor. Özellikle savaş ve şiddet içerikli video oyunları ile sosyal medya platformlarında maruz kalınan yoğun negatif içerikler, çocukların ve gençlerin empati becerilerini zayıflatabiliyor ve zorbalık davranışlarını tetikleyebiliyor. Bu tarz söylemler çocukların psikolojisinde derin izler bırakıyor. Çocukların okulda maruz kaldığı bu ayrıştırıcı dil, yalnızca hedef alınan bireyi değil, ailesini de etkiliyor. Aileler toplumdan soyutlanıyor, çocuklar özgüven kaybı yaşıyor, sosyal hayattan kopuyor. “Otistik” kavramı hakaret olarak kullanıldığında, farklılıklara karşı gösterdiğimiz hoşgörüsüzlük ortaya çıkıyor. Çözüm yalnızca çocukların eğitilmesiyle sınırlı değil. Farklılıklara saygı, erken yaşta öğrenilmeli. Ancak bu yükü sadece çocuklara yükleyemeyiz. Ailelerin, öğretmenlerin, hatta iş dünyasının bile bu konuda bilinçlendirilmesi gerekiyor. Çünkü otizm spektrumunda yer alan bireyler de büyüyor, eğitim alıyor ve iş hayatına katılıyorlar. Toplumun her kademesinde empati ve anlayış eksikse, bu kişiler sürekli dışlanıyor. Çocuklarımıza çeşitliliğin doğal ve değerli olduğunu öğretmeliyiz. Eğitim sisteminin temelinde saygı, empati ve bilinç yer almalı. Ancak bu şekilde zorbalığın, ayrımcılığın ve dışlayıcı dilin önüne geçebiliriz” dedi.

Source: Asli Toprak


Mutlu mu yoksa mutsuz musun? Cevabı ağzındaki bakterilerde…

Yapılan yeni bir bilimsel araştırma, depresyonun ağızdaki bakteri çeşitliliğinin azalmasıyla ilişkilendirilebileceğini ortaya koyuyor. Siz bu satırları okurken, ağzınızda 500 milyar ila 1 trilyon arasında bakteri bulunduğunu bilmek belki sizi şaşırtabilir. İnsan vücudunda bağırsak mikrobiyomundan sonra en kalabalık ikinci mikroorganizma topluluğu ağızda bulunuyor.

New York Üniversitesi”ne (NYU) bağlı Rory Meyers Hemşirelik Fakültesi”nden araştırmacılar, ağızda yaşayan bu mikroorganizmaların yapısının, depresyonun tanı ve tedavisinde kullanılabileceği fikrini ileri sürdü. Araştırmalarında, ağız bakterilerinin çeşitliliğindeki azalmanın, bireylerin ruhsal durumlarıyla bağlantılı olduğunu saptadılar.

Araştırmayı yürüten ekibin başında yer alan NYU Rory Meyers Hemşirelik Okulu Dekan Yardımcısı Dr. Bei Wu, şu ifadeleri kullandı:

“Ağız mikrobiyomu, bağışıklık sistemi ya da iltihaplanma mekanizmaları yoluyla depresif belirtileri etkileyebilir. Öte yandan, depresyon da beslenme düzeninde bozulmalar, ağız hijyenine gereken özenin gösterilmemesi, sigara ve alkol kullanımındaki artış ya da ilaç kullanımı gibi faktörlerle ağız mikrobiyomunu etkileyebilir.”

Bu ilişkinin hangi yönde işlediğini ya da iki taraf arasında simbiyotik bir bağ olup olmadığını anlayabilmek için daha fazla bilimsel çalışma yapılması gerektiği vurgulandı.

ARAŞTIRMAYA 15 BİNDEN FAZLA KİŞİ KATILDI

BMC Oral Health adlı akademik dergide bu hafta yayımlanan çalışmanın verileri, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’nin (CDC) Ulusal Sağlık ve Beslenme İnceleme Anketi’nden alındı. Araştırma ekibi, 2009 ile 2012 yılları arasında 15 bini aşkın yetişkinden toplanan anket sonuçlarını tükürük örnekleriyle karşılaştırdı.

Ağız mikrobiyomundaki bakterileri tanımlamak ve çeşitliliği ölçmek için gen dizileme yöntemine başvuran bilim insanları, bakteriyel çeşitliliği düşük olan bireylerin depresyon belirtileri gösterme olasılığının daha yüksek olduğunu belirledi.

SİGARA, ALKOL VE AĞIZ BAKIMI GİBİ ETKİLER

Yapılan ek analizler, ağız mikrobiyomu ile depresyon arasındaki ilişkinin, bireylerin yaşam tarzına bağlı alışkanlıklarıyla da şekillendiğini ortaya koydu. Sigara ve alkol tüketimi, diş sağlığına verilen önem gibi unsurlar, ağızdaki bakterilerin yapısını doğrudan etkileyebiliyor.

Araştırmacılar, antidepresanlar ve diğer psikiyatrik ilaçların da bu dengeyi etkileyebileceğini ifade etti. Bu tür ilaçların tükürük üretimini azaltarak ağız içi ortamı değiştirebileceği, bunun da bakteriyel dengeyi etkileyebileceği belirtildi.

“Yani bu ilaçlar sadece depresyon belirtilerini hafifletmekle kalmıyor, aynı zamanda ağız sağlığında düzenleyici bir rol de oynuyor” şeklinde bir değerlendirme yapıldı.

Ancak halen net olmayan sorular mevcut. Ağızdaki bakteriyel yapı mı depresyonu tetikliyor, yoksa depresyon mu bu mikrobiyomda değişikliklere neden oluyor? Yoksa her iki yönde işleyen karşılıklı bir etkileşim mi söz konusu?

BAĞIRSAK MİKROBİYOMU İLE BENZERLİK GÖSTERİYOR

Araştırma ekibi, kısa süre önce yapılan bir çalışmada depresyonla bağırsaktaki bakteri çeşitliliği arasında da potansiyel bir bağlantı bulunduğunu hatırlattı. Ayrıca giderek artan sayıda bilimsel çalışmanın, ağız mikrobiyomu ile genel sağlık durumu arasında güçlü ilişkiler kurduğuna dikkat çekildi. Bu ilişkinin temelinde bağışıklık sistemi bozuklukları ve vücuttaki iltihaplanma süreçlerinin yer aldığı düşünülüyor.

Bilim insanları, bu bulguların ağız mikrobiyomunun ruh sağlığı üzerindeki etkilerine dair farkındalığı artıracağını ve gelecekte yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine katkı sağlayacağını umuyor. Zira 2021 yılında ABD’de yaklaşık 21 milyon yetişkinin en az bir kez majör depresif nöbet geçirdiği tahmin ediliyor.

Dr. Wu, şu değerlendirmede bulundu:

“Ağız mikrobiyomu ile depresyon arasındaki bağlantının daha iyi anlaşılması, sadece depresyonun altında yatan biyolojik mekanizmaları anlamamıza yardımcı olmakla kalmayacak, aynı zamanda yeni biyolojik belirteçlerin ya da tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine de zemin hazırlayacak.”

Source: Haber Merkezi


Sınavdan önce okunacak dualar hangileri? Sınavdan önce okunması gereken dualar!

Sınav sabahı veya sınav salonuna girerken okunacak dualar, psikolojik olarak da destekleyici etki gösterir. İslam inancına göre, Allah”a yönelerek yardım dilemek, hem kalbi ferahlatır hem de kişinin motivasyonunu artırıyor. Peki, sınavdan önce okunacak en etkili dualar hangileridir? İşte detaylar… SINAVDAN ÖNCE OKUNACAK DUALAR HANGİLERİ? Okunuşu: “Bismillahirrahmânirrahîm”Mânası:”Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla” FATİHA SÛRESİ Okunuşu: “Bismillahirrahmânirrahîm. Elhamdü lillâhi rabbil”alemin. Errahmânir”rahim. Mâliki yevmiddin. İyyâke na”budü ve iyyâke neste”în. İhdinessırâtel müstakîm. Sırâtellezine en”amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn. Âmin”Mânası: “Rahmân ve rahîm olan Allah”ın adıyla.Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah”a mahsustur. O, rahmândır ve rahîmdir. Ceza gününün mâlikidir. (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil! (Fâtiha Sûresi 1-7)” SALAVAT-I ŞERİFE Her duâda Peygamber Efendimize salavat getirmek efdaldir.Okunuşu: “Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin salâten tün-cînâ bihâ min cemîi”l-ehvâli ve”l-âfât. Ve takdî lenâ bihâ ce-mîa”l-hâcât ve tutahhirünâ bihâ min cemîi”s-seyyiât ve ter-fe-unâ bihâ â”le”d-derecât ve tübelliğünâ bihâ aksa”l-ğâyât. Min cemîi”l-hayrâti fi”l-hayâti ve bâ”de”l-memât. Âmin yâ mü-cîbe”t-da”vât ve”l-hamdülillâhi Rabbi”l-âlemîn.”Mânası: “Allah”ım! Efendimiz Muhammed Mustafa”ya rahmet et. Öy-le bir rahmet et ki, o rahmetinle bizi bütün korku ve be-lâ-lar-dan kurtar. Bütün ihtiyaçlarımızı o rahmetinin hürme-tine ye-rine getir. Bütün günahlarımızı o rahmetinle temizle. O rah-metin hürmetine bizi en yüce derecelere çıkar. O rah-me-tin hürmetine hayatta iken de, öldükten sonra da düşü-nü-le-bi-lecek bütün hayırların en yücesine ulaştır. Duamızı kabul et, ey dualara cevap veren Allah”ım! Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah”a mahsustur.” AYETLERDEN OKUNABİLECEK DUÂLAR Okunuşu: “Rabbi zidnî ilmen”Mânası: “…Rabbim, ilmimi artır.” (Tâ Hâ Sûresi 114)Okunuşu: “Rabbişrahli sadri ve yessirli emri. Vahlul ukdeten min lisani yefkahu kavli.”Mânası: “…Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz. Ki sözümü anlasınlar.” (Tâ Hâ Sûresi 25-28)Okunuşu: “Rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrece sıdkın vec”al lî min ledunke sultânen nasîrâ.”Mânası: “…Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver.”(İsrâ Sûresi 80) HADİS-İ ŞERİFLERDEN OKUNABİLECEK DUÂLAR Okunuşu: “Allâhümme innî eûzü bike min ilmin lâ yenfa” ve min kalbin lâ yahşa” ve min nefsin lâ teşba” ve min da”vetin lâ yüstecâbü lehâ.”Mânası: “Allahım! Faydasız ilimden, ürpermeyen gönülden, doyma bilmeyen nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.” (Müslim, Zikir 73)Okunuşu: “Allahümme”nfa”nî bima “allemtenî ve “allimnî ma yenfeunî verzugni ilmen tenfeunî bihî.”Mânası: “Allah”ım! Bana öğrettiğin şeyleri hakkımda faydalı eyle, bana fayda verecek şeyleri öğret, beni, bana fayda verecek ilim ile nasiplendir.”(Hâkim, De”avât, No: 1879, I, 510)

Source: Beyza Nur Ergin