“Zihin Sağlığına Dair: İstanbul’un Rolü ve Toplumsal Etkileri”

Vebal

Kumpasların en vahşi dönemiydi. Ankara’da, GATA’daydım. Morgun kapısında. Erkekten çok kadın vardı, göz pınarları kurumuş, gözleri ağlamaktan şişmiş kadınlar, esir subayların eşleriydi, TCG Maltepe, TCG Silivri, TCG Mamak, TCG Hasdal, hüzün donanmasıydı. Getirdiler Murat’ı…… Sahte delil bavuluyla girmişti, ay-yıldızlı tabutla çıkıyordu. İmam geldi. Üç beş beylik laftan sonra malum soruyu sordu, hakkınızı helal eder misiniz? Asrın iftirasıyla hapse attık, çoluğundan çocuğundan ayrı bıraktık, kahrından öldürdük, üstüne hakkımızı helal edeceğiz öyle mi? Annesi etmedi mesela… “Hakkımı bu devlete helal etmiyorum” diye haykırdı Samiye anne… Kahraman bir evlat yetiştiren annenin bedduasını alan devlet ayakta kalabilir mi, sanmıyorum.

Gene böyle, namuslu insanları gizli tanıklarla, iftiralarla biçtikleri dönemdi, imza günüm vardı, Kaşif’in annesi geldi, gözleri dolu doluydu, ömrü boyunca Türkiye’nin gururu olan oğlunu sadece bir hafta önce tutuklayıp, Silivri’ye tıkmışlardı. “Kitabını oğluma götüreceğim, imzanla götürmek istedim” dedi. Sabır diledim, sarıldık, yanaklarından yaşlar süzüle süzüle gitti. Sonrası malum, Kaşif şehit oldu. Aradan bir yıl kadar geçti. Bir başka kitabımın imza günüydü, Kaşif’in annesi yine geldi, bu defa oğlunun kitabını bana getirmişti, rahmetli olmadan önce oğluna benim için imzalatmıştı Silivri’de… Ömrümün sonuna kadar unutmayacağım bir an’dı. “Bu iki kitap arasında sen anneni kaybettin, ben oğlumu kaybettim, oğluma sarılmak için sana geldim, sen de belki annene sarılmak istersin” dedi. Zaman denilen kavram adeta havada asılı kalmıştı. O günden beri ana-oğuluz, o günden beri manevi annemdir Belgin annem.

“Canım ailem, eğer öbür dünya varsa, ilerde orada buluşuruz, hepinizi çok seviyorum, sakın bana kızmayın, dayanacak halim yok, başınızı öne eğdirecek hiçbir şey yapmadım, başınızı dimdik tutun, ama ben, bu hukuksuzlukta yaşayamam, o deliğe bir daha girmektense mezara girmeyi tercih ederim, belki benim ölümüm bu durumda olan başkalarının aydınlığa çıkışına ışık olur, karımı ve kızımı size emanet ediyorum, beni rahmetli babamın yanına gömün…” Ali’nin veda mektubuydu bu…… Eline doğan oğlunu, eliyle toprağa verdi Satı anne.

Evlat acısı yaşayan anne için her gün ilk gündür, bu ıstırap yaşlanmaz derler… Defalarca şahit olmak zorunda kaldım bu gerçeğe.

Rize’ye bağlı Pazar ilçesinin Subaşı köyünde yaşıyorlardı, Yaşar’la Medine… Oğulları oldu. Müthiş zeki bir çocuktu, lambaya gaz bulamadıkları dönemde odun ateşinin ışığında çalışırdı, takdirlerle okudu, tıp fakültesini kazandı, profesör oldu. Anne babası olarak hep iftihar ettiler, koltukları kabardı, komşuları tebriğe geldiğinde, gururdan boğazları düğümleniyordu. Odun ateşinden lazer teknolojisine yükselen oğulları sadece kendilerinin değil, Türkiye’nin onur duyduğu, dünya çapında bilim insanı oldu, Türkiye’nin ilk böbrek naklini gerçekleştirdi, ilk karaciğer naklini gerçekleştirdi, hastane kurdu, binlerce çaresiz insanın hayatını kurtardı, üniversite kurdu, eğitim vakfı kurdu, Dünya Yanık Derneği başkanı seçildi, dünyanın en önemli tıbbi meslek birliği Amerikan Cerrahlar Koleji tarafından şeref üyeliğine seçilen ilk Türk oldu, 104 yıllık geçmişi olan bu birlik tarafından kendisine “insansever ödülü” verildi. Anne babası olarak böyle bir evlada sahip oldukları için Allah’a dua ediyorlar, vatana millete böyle hayırlı bir evlat yetiştirdikleri için mutlu oluyorlardı. Taa ki o uğursuz güne kadar… Oğullarını tutukladılar. Devlete karşı suç işlediği iftirasıyla hapse attılar. Anne-babası yıkıldı. Hayatları boyunca kendilerini onurlandıran oğullarına atılan iftirayı kaldıramadılar, peş peşe vefat ettiler. Son kez sarılamadılar bile…… Ömrü boyunca anne babasını onurlandıran oğul, cenazeye gelemedi, “kaçacak halim yok, annemdir babamdır, yanıma polis dikin” diye yalvardı, nafile, izin verilmedi, her evladın hakkı olan son görevini yapamadı, hücresinde ağlaya ağlaya Fatiha’sını mırıldandı küçük bir çocuk gibi…… Neticede oğul Mehmet hapse girdiği gibi tertemiz çıktı ama, anne babası o adalet gününü göremeden, kahrede kahrede gitti. Dünya çapında evlat yetiştirdiler, onu son kez gördükleri yer, demir parmaklıkların arkasıydı.

Meryem’in oğlu oldu, etrafa deli dolu, vurdulu kırdılı, hatta kanun tanımaz ama, ailesine hayırlıydı, kim ne derse desin, her ana gibi evladına toz kondurmazdı. Neticede yorgun kalbi dayanamadı, son nefesini vermek üzereyken, her aradığında yanına koşan oğlunu aradı gözleri, son kez sarılmak için, maalesef ilk kez yoktu, kumpas davasıyla hapisteydi, “kaçacak değilim, anamdır, yanıma polis dikin” dedi, her evlat gibi hakkıydı, izin verilmedi, hücresinde ağlaya ağlaya Fatiha’sını mırıldandı küçük bir çocuk gibi Sedat… Gazeteye ilan verdi çaresizce, “dünyanın en iyi annelerinden bir tanesi olan sevgili annemi kaybettiğimi öğrendim” diyebildi.

Ayşe’nin oğlu, vatan millet için canını ortaya koyan, ulusal kahramandı, efsane komutan sıfatıyla tanınıyordu, ailesini daima onurlandıran hayırlı bir evlattı. Ömrünü devlete adadı ama, ömrünü adadığı devlete karşı suç işlediği iftirasıyla hapse attılar. Oğlunun kendi ordusu tarafından esir alındığını gören anne, bu haksızlığa dayanamadı, gözlerini yumdu. Son kez sarılamadılar bile… Her evladın hakkı olan son görevini yapma hakkı oğluna verilmedi. Neticede, kahraman oğlu Engin, hapse girdiği gibi, madalyaları gibi tertemiz çıktı ama, annesi o adalet gününü göremeden, kahırla gitti.

Öperken kokusunu içine çektiysen, özlerken burnunun direği sızlar derler…… Profesördü Fatih, rektördü, subaydı Mustafa, yarbaydı, gizli tanık iftiralarıyla hapisteyken, oğullarını kaybettiler. Henüz 21 yaşında, aslan gibi delikanlıydılar. Babaları o en çaresiz duyguyu, evlat acısını, beton hücrelerinde yaşadılar, feryatlarını beton duvarlara haykırdılar. Neticede hapse girdikleri gibi pırıl pırıl çıktılar ama, uğradıkları hukuk cinayeti nedeniyle, evlatlarına değil, anca mermer mezar taşlarına sarılabildiler.

Bu mesleğin en namuslu insanlarından biriydi, gazeteci Doğan, kumpasla içerdeyken hayat arkadaşını kaybetti. Eşinin sağlık durumu ağırlaştığında son kez görebilmek, vedalaşmak istedi, hayırrr dediler, izin vermediler, tabutunu öperek veda edebildi anca.

Sahil güvenlikte memurdu Şenay, askeri casus iftirasıyla tutukladılar, tam içeri tıkılırken, kocasının kalbi dayanamadı, vefat etti, oğulları henüz sekiz yaşındaydı, annesi hapse babası toprağa girdi, tek başına ortada kalakaldı. Neticede içeri atıldığı gibi tertemiz çıktı Şenay ama, evinin direği artık yoktu.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin asrın iftirasına uğrayan komutanları, koramiral Deniz’in babası, orgeneral Hasan’ın annesi, korgeneral İsmail Hakkı’nın annesi, koramiral Kadir’in annesi, tümamiral Engin’in hem annesi hem babası, albay Dursun’un annesi, albay İlkay’ın babası… Orgeneral Hurşit’in kayınvalidesi, orgeneral Bilgin’in kayınpederi, tuğamiral İsmail’in kayınvalidesi…… Oğullarıyla, oğul gibi bildikleri damatlarıyla ömür boyu övündüler, özgürlüklerine kavuştuklarını göremeden, hayatlarının son deminde kahırdan gittiler.

Gene bir bayram sabahıydı, CHP milletvekili Enis’i tutuklamışlardı, hapisteyken kayınpederini kaybetti, köy enstitüsü mezunu, aydınlık savaşçısı bir öğretmendi, gazeteci kökenli damadıyla her daim onur duyuyordu, ve o bayram sabahı, herkes gibi evinde, ailesiyle birlikte olması gerekirken, 32 yıllık hayat arkadaşı Oya’yla, cenaze namazında, anca musalla başında görüşebildi.

Duayen gazeteciydi Ertuğrul, bu mesleğe kattıklarını tek tek yazmaya kalksak, sayfaya sığmaz. Boynuz kulağı geçer misali, oğluyla gurur duyuyordu, gencecik yaşında kurduğu gazetesini Türkiye’nin en güçlü yayın organı haline getiren oğlundan bahsederken, gözleri parlıyordu. Sağlıklı yaşam timsaliydi, zihnen ve bedenen mükemmel sporcuydu, nüfus kâğıdı 80, vücudu 40 yaşındaydı. Taa ki o uğursuz güne kadar…… Oğluna yönelik iftira kampanyası, sadece ruh dünyasını değil, tüm vücut dengelerini allak bullak etti, o mutlu insan gitmiş, yaşadığı her güne kahreden insan gelmişti, bu moral çöküntüsüyle, bu ıstırap duygusuyla devam edemeyeceğini biliyorduk, edemedi. Namuslu gazetecilik yaptığı için cezalandırılan oğlu, babasının cenazesine katılamadı, babasının cenaze namazını, toprağa verilişini, cep telefonundan izlemek zorunda kaldı, musalla başındaki “hakkınızı helal ediyor musunuz” sorusuna, cep telefonundan ağlaya ağlaya “helal olsun, helal olsun, helal olsun” diye, tabuta haykırdı.

Anadolu’nun küçücük kasabasından elinde bavuluyla yola çıktığında kendisi de küçücüktü Hulusi, henüz 14 yaşındaydı, askeri liseye yazıldı. Özel Kuvvetler’e seçildi, bordo bereyi taktı, paraşütçü, kurbağa adam, kar kayakçısı, sualtı savunma-taarruz uzmanı, yakın dövüş ve atış hocası oldu. Lübnan, Somali, Bosna, Arnavutluk, Kosova, Gürcistan, Irak’ta özel görevlerde bulundu. Somali’deyken, bizzat ABD Genelkurmay Başkanı tarafından “best of the best” sıfatıyla onurlandırıldı, delta force’lara örnek gösterildi. Hayatı boyunca bir kere bile olsun, Batı’daki şehirlerimizde görev yapmadı. Yüzlerce operasyona, bütün sınır ötesi harekâtlara katıldı, Hakurk, Haftanin, Zeli, Metina, Zap, Avaşin, kampların hepsine girdi, Kuzey Irak’ta aylarca kaldı. Gazi…… Bir keresinde, çatışma bölgesine gece karanlığında paraşütle atladı, kayalıklara inerken son anda ters rüzgâr yedi, çakıldı, boynundan ağır şekilde yaralandı, günlerce hastanede yattı, haber vermedi, ailesinin anca iyileştikten sonra haberi oldu. Zodyak’tan tank’a kadar, operasyonel anlamda kullanabiliyor. Gazi Üniversitesi’nde, silah ve mühimmat kazaları üzerine yüksek lisans yaptı. Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası var. Sayısız takdir beratı var. İnanılmaz kahramanlıkları ve fedakarlıkları sebebiyle, çok az insana nasip olacak şekilde, Genelkurmay’dan iki defa para ödülüne layık görüldü, almadı, kabul etmedi, devlet zaten bize maaş veriyor, üstüne niye ekstra para alayım dedi. Nerelerde bulunduğunu, kimbilir hangi dağlarda olduğunu, eşi bile bilmiyordu, ama hangi şartlarda olduğunu biliyordu, 70 kilo gönderirdim 60 kilo dönerdi diyor. Sekiz ay görüşemedikleri bile oldu. Oğlu mesela, ilkokul birinci sınıf karnesini aldığı gün, velilerin arasında alkışlayan babasını tanımadı. Kızı doğdu, gelemedi, kucağına aldığında dört aylıktı. Babasını kaybetti, gene gelemedi. Peki ya, onu doğuran ana? Oğlu hakkında “terörist” diye yakalama kararı çıktı, tutuklandı, annesi duydu, o gece, duyduğu anda kalp krizi geçirdi, vefat etti…… Ömrünü terörle mücadeleye adayan oğlunun terörist ilan edilmesine bir saniye bile dayanamadı ana yüreği.

Üsteğmendi, komando timinin komutanıydı Serdar, Silopi’de arazideydiler, bölücü örgütün tuzakladığı mayın patladı, hani böyle bir avuç kum alıp fırlattığınızı düşünün, kum gibi şarapnel parçaları suratına işte öyle isabet etti, sol gözünü kaybetti, ağır yaralandı, iki hafta komada kaldı, onlarca defa ameliyat oldu, bazı iç organlarını kaybetti, dile kolay, iki yıl hastanede yattı, ciğerinden kafatasına kadar, vücuduna saplanan 17 şarapnel parçası çıkarılamadı, onlarla birlikte yaşamak zorundaydı, gazi unvanıyla silahlı kuvvetlerden ayrılmak zorunda kaldı, malulen emekli edildi, Devlet Övünç Madalyası’yla ödüllendirildi. Karakteri savaşçıydı, mücadeleciydi, emekli oldum deyip oturmak ona göre değildi, önünde yepyeni bir hayat vardı, üniversite sınavına girdi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı, başarıyla mezun oldu, avukat oldu. Hükümetle cemaat adeta imam nikahıyla aynı menzile yürürken, Ergenekon adı verilen kumpas süreci başladı, Ergenekon kapsamında tutuklanan albay Levent’in avukatıydı, çalıştı didindi uğraştı, Ergenekon adı verilen soruşturmanın aslında ABD tarafından yürütülen bir casusluk faaliyeti olduğunu somut kanıtlarıyla ortaya koydu, şak, avukatlık ofisi basıldı, derhal tutuklandı. Ergenekon Terör Örgütü üyesi olmakla suçlanıyordu. Bölücü terör örgütüyle mücadele etmiş bir gazi olarak, terör örgütü suçlaması ona çok ağır geldi, hapisteki hücresinde oturdu, cumhurbaşkanlığına dilekçe yazdı, “insan hem kahraman hem terörist olamaz, feda ettiğim gençliğim ve sağlığım devletime helal olsun” dedi, Devlet Övünç Madalyası’nı iade etti. Babası bu kederi taşıyamadı, gazi evladına yapılanlara dayanamadı, rahmetli oldu. Babasının vefat ettiği kendisine söylenemedi. Babasını kaybettiğinden habersiz halde, altı ay boyunca babasına mektup yazdı. Ve, gene bir bayram sabahı…… Çok özlediği babasıyla açık görüşte bayramlaşacağını düşünüyordu, o gün, annesinden öğrendi!

(Silivri’ye tıkmışlardı Serdar’ı… “Burası köpek kulübesi kadar” diyordu, kapatıldığı üç metreye dört metrelik beton hücreyi tarif ederken… Kurucu irade dedikleri Apo’ya umut hakkı isteyenler iyi okusun diye yazıyorum, köpek kulübesine tıkılmış bir gaziydi.)

Ve, yine bir bayram sabahı… Ümit’in annesini seyrediyorum televizyonda, 90 yaşında bir kadın, kara vicdanlara sesleniyor, “bundan tam 62 yıl önce 27 yaşımdayken, bir elimde 2.5 yaşındaki evladım Ümit, karnımda ikinci çocuğum, Mamak Cezaevi’nin kapısında eşimi ziyaret ediyordum, bugün 90 yaşındayım, bu kez elimden kızım tutuyor, az gören gözlerim, az duyan kulaklarımla, bu yaşımda, soğuk olur dedikleri Silivri Cezaevi’nde, 64 yaşına gelmiş evladımı ziyaret ediyorum, tüm bu haksızlıkları hukuksuzlukları yapanları, bir anne olarak Allah’a havale ediyorum” diyor.

Ve, yine bir bayram sabahı… Ekrem’in babasını seyrediyorum bu defa televizyonda, 77 yaşında ömrünün kışında bir adam, sarsıla sarsıla ağlıyor. Hayatı boyunca kendisini gururlandıran oğlu, -gazinin tarifiyle- köpek kulübesi kadar beton kutuya tıkıldı, ilk kez bir bayram sabahı ayrıyız diyor, yüreğinin yangınıyla beddua ediyor, kelimeler çaresizlikten boğazında düğümleniyor, hıçkırıyor.

İçerdekilerden fazla dışardakileri kahreden, aslında aileleri cezalandıran bir kindarlık bu… Sadece yok etmek istedikleri hedef insanları değil, duygulara işkence ederek, onları dünyaya getiren annelerini babalarını da imha etmek isteyen bir vebal bu.

Source: Yılmaz Özdil


Nüfus, ekonomi, siyaset: İstanbul neden önemli?

Getty Imagesİstanbul ve üzerindeki gökkuşağıİstanbul, Ekrem İmamoğlunun tutuklanması ve takip eden eylemlerle sadece Türkiyenin değil dünyanın da gündemine taşındı.Mega kent, ekonomi başta olmak üzere çeşitli açılardan ülkenin kalbi konumunda.Siyasi olarak ise, özellikle 1990lı yıllardan bu yana, İstanbula hakim olan partinin Türkiyede iktidarın kapısını araladığı yönünde yaygın bir kanı var.Peki yurt içi ve dışında gözlerin çevrildiği İstanbul nasıl bir kent?İstanbulla ilgili merak edilenleri verilere dayanarak inceledik.İstanbulun nüfusu ne kadar?İki kıtaya yayılmış olan İstanbulun Anadolu yakası Kocaeli, Avrupa yakası ise Tekirdağ ile sınır konumunda.Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre İstanbulun nüfusu, 15 milyon 701 bin 602.Bu, Türkiye nüfusunun yüzde 18,33ünün İstanbulda yaşadığı anlamına geliyor.İstanbulda kimler yaşıyor?İstanbul kütüğüne kayıtlı olanların sayısı 2 milyon 152 bin 878 kişi.Kalanların kütükleri ise başka illerde bulunuyor.Yani İstanbulda milyonlarca başka şehirlerden gelen insan yaşıyor.Bu iller arasında en önde gelenler Sivas, Kastamonu, Ordu, Giresun, Tokat.Kentte en yaygın erkek ismi Mehmet, kadın ismi ise Fatma.2024te en çok verilen erkek bebek ismi Alparslan, en çok verilen kız bebek ismi ise Defne oldu.Getty ImagesKentteki Asya ve Avrupa yakalarını birbirine bağlayan 15 Temmuz Şehitler Köprüsüİçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığının verilerine göre ikamet izni ile Türkiyede bulunan yabancıların en fazla yaşadığı şehir 536 bin 370 kişi ile İstanbul.İstanbulda ayrı Türkiyede geçici koruma statüsü ile bulunan Suriyelilerin en fazla yaşadığı şehir de burası.Göç İdaresine göre kentte bu statüde 487 bin 831 Suriyeli bulunuyor.Göç ne durumda?İstanbula göçün hızı son yıllarda düşmüş görünüyor.Hatta 2020 ile 2023 arasında göç verileri negatif oldu.İstanbul 2020de yüzde 3,42, 2021de yüzde 1,44, 2022de yüzde 2,06, 2023te ise yüzde 10,71 oranında göç verdi.2024te yüzde 1,66 göç aldı.Eğitim düzeyi nasıl?Getty Imagesİstanbul, Türkiye ekonomisinin başkenti konumundaTÜİK verilerine göre İstanbulda ortalama eğitim süresi 10,1 yıl.Bu, 10,7 oranına sahip Ankaradan sonra ülkedeki en yüksek ikinci rakam.Şehirde yaklaşık 2,8 milyon kişi yüksekokul ya da fakülte mezunu.Yaklaşık 500 bin kişi ise yüksek lisans ve üzeri eğitim görmüş.Kentteki 198 bin 638 kişi okuma yazma bilmiyor.Nasıl bir ekonomik yapı var?TÜİKin Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) hesaplamalarına göre; 2023 yılında İstanbul 8 trilyon 60 milyar 358 milyon TL ile ülkede en yüksek GSYHye ulaştı.Yani İstanbul GSYHden yüzde 30,4 pay aldı.GSYHyi oluşturan faaliyetler incelendiğinde İstanbul; tarım, ormancılık, balıkçılık ile diğer hizmet faaliyetleri dışındaki faaliyetlerde ilk sırada yer aldı.İstanbulun farklı iş kollarında aldığı pay ise şöyle oldu:Bilgi ve iletişim faaliyetleri: Yüzde 64,8Finans ve sigorta faaliyetleri: Yüzde 62,5Mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri: Yüzde 45,9Hizmetler sektörü: Yüzde 40,4İnşaat sektörü: Yüzde 28,9Gelir adaletsizliği ne kadar derin?Kişi başına GSYHde 2023 yılında Kocaeli 516 bin 460 TL ile ilk sırada yer aldı.Kocaeliyi, 510 bin 733 TL ile İstanbul izledi.Bununla birlikte gelir adaletsizliğinin en derin yaşandığı kent de İstanbul oldu.Toplumun en yüksek gelir elde eden yüzde 20sinin elde ettiği payın en düşük gelir elde eden yüzde 20sinin elde ettiği paya oranı şeklinde hesaplanan P80/P20 oranında İstanbul yüzde 7,7 ile en yüksek orana sahip.İstanbulda enflasyon ne durumda?Getty Imagesİstanbuldaki tarihi yardımadaİstanbul Planlama Ajansının (İPA) Şubat ayında yayımladığı araştırmasına göre kentte dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti 85 bin 453 TL.İPAya göre bu bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 54,47lik bir artış anlamına geliyor.İstanbul Ticaret Odasının (İTO) hesapladığı ve son olarak 1 Martta açıkladığı verilere göre kentin yıllık enflasyonu yüzde 45,35.TÜİK verilerine göre Şubat ayında ülke çapındaki yıllık enflasyon ise yüzde 39,05 olarak belirlendi.İstanbullular ne kadar mutlu?İPAnın Mart ayında yayımladığı İstanbul Barometresi araştırma raporunda katılımcıların yüzde 17,9u bazı ödemeleri yapamadığını ve borca girdiğini, yüzde 13,7si aslında pek geçinemediğini, yüzde 47,4ü kıt kanaat geçinebildiğini, yüzde 21i ise geçinebildiğini ve kenara da para koyabildiğini söyledi.Aynı raporda katılımcılara Şubat ayındaki duygu halleri soruldu, 10 üzerinden değerlendirmeleri istendi.Buna göre İstanbulluların ortalama stres seviyesi 6,3 olarak, kaygı seviyesi 5,9 olarak ölçüldü.Mart ayındaki yaşam memnuniyeti 4,8 ve mutluluk seviyesi 5,9 oldu.Büyükşehir bütçesi ne kadar?İBBnin 2024 yılı bütçesi 516 milyar Türk lirasıydı.26 Kasım 2024teki İBB Meclis toplantısında 2025 yılının bütçesi onaylandı.Buna göre İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri Genel Müdürlüğü (İETT) ve İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) dahil belediyenin bütçesi 564 milyar TL oldu.İlçe belediyelerinin bütçesi ne kadar?Getty ImagesGalata Köprüsünde balık tutanlarİBB Meclisinde onaylandığı haliyle 2025 yılı ilçe belediye bütçeleri arasında en yüksek pay Esenyurtun oldu.Esenyurtun 2025 bütçesi 10 milyar 454 milyon olarak belirlendi.İlçeye 31 Ekim 2024 tarihinde kayyum atanmıştı.İkinci en büyük bütçeye sahip ilçe ise 10 milyar 300 milyon TL ile Şişli oldu.Bu ilçeye de 23 Mart tarihinde kayyum ataması yapıldı.Şişliyi sırasıyla Üsküdar, Küçükçekmece, Pendik, Sancaktepe ve Kadıköy izledi.En düşük bütçe ise 339 milyon TL ile Adalarınki oldu.Ne kadar seçmen var?İstanbulda en son yapılan seçimler 31 Mart 2024teki yerel seçimlerdi.İstanbul İl Seçim Kurulunun verilerine göre bu seçimlerde İstanbuldaki kayıtlı seçmen sayısı 11 milyon 314 bin 516 kişi oldu.Böylece aynı yıl yapılan cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere göre seçmen sayısı 36 bin 455 azaldı.Kentte en az seçmen 13 bin 682 ile Adalarda, en fazla seçmen ise 642 bin 455 ile Esenyurtta bulunuyor.İstanbul Büyükşehir Belediyesini uzun yıllar boyunca merkez sağ ve merkez sol partiler yönettikten sonra 1994te Refah Partisinin (RP) seçim başarısı ile Milli Görüş ve bu gelenekten gelen partilerin 25 yıllık yönetimi başladı.2019dan bu yana ise İBByi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yönetiyor.Getty ImagesCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1994te RPden İBB başkanı seçilmişti.1963ten bu yana şehri kim yönetiyor?İstanbuldaki ilk belediye seçimleri 1963te yapıldı. Daha önce belediye başkanları iki dereceli bir sistemle belediye meclisi içinden seçiliyordu.1963te yapılan direkt seçimi Adalet Partisi (AP) adayı Nuri Eroğan, 1968deki seçimi ise yine APden Fahri Atabey kazandı.1973 seçimlerinde ise toplumcu belediyecilik anlayışıyla özdeşleşen CHPli Ahmet İsvan yüzde 63,6 oyla başkan seçildi.Bu rekor başka hiçbir başkan tarafından kırılamadı.1977de yine CHPli bir isim, Aytekin Kotil belediye başkanı seçildi.12 Eylül 1980 darbesi sonrasında 1984te Anavatan Partili (ANAP) Bedrettin Dalan, 1989da ise Sosyal Demokrat Halkçı Partili (SHP) Nurettin Sözen İstanbulun başına geçti.Getty ImagesEkrem İmamoğlu, 2019 ve 2024 seçimlerinde İBB başkanı seçildi.1994 yılında yeni bir dönem başladı.Bu seçimlerde merkez sağ ve merkez solda aday çokluğunun da etkisiyle, sürpriz bir yüksek oy alan Refah Partisi adayı Recep Tayyip Erdoğan aradan sıyrıldı.Erdoğan (RP) yüzde 25,2, İlhan Kesici (ANAP) yüzde 22,1, Zülfü Livaneli (SHP) yüzde 20,3, Bedrettin Dalan (Doğru Yol Partisi – DYP) yüzde 15,5, Necdet Özkan (Demokratik Sol Parti – DSP) yüzde 12,4 oy aldı.1999da da benzer bir durum yaşandı.ANAP adayı Ali Müfit Gürtunanun yüzde 22,4, DSP adayı Zekeriya Temizelin yüzde 20,2, CHP adayı Adnan Polatın yüzde 13,9, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) adayı Ahmet Vefik Alpin yüzde 7,3, DYP adayı Yalçın Özerin yüzde 3,8 oy aldığı seçimlerden Fazilet Partili (FP) Ali Müfit Gürtuna yüzde 27,5 oyla birincilikle çıktı.2002de AKPnin iktidara gelmesiyle Erdoğanın, İstanbulu alanın Türkiyeyi de alacağı yönündeki bir sözü siyasi analizlerde önemli bir referans noktası oldu.2004 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partili (AKP) Kadir Topbaş, yüzde 45,3lik bir oy alırken rakibi CHPli Sefa Sirmen yüzde 28,9de kaldı.2009a gelindiğinde Topbaş, CHPli Kemal Kılıçdaroğluna karşı yarıştı. Topbaş yüzde 44,7, Kılıçdaroğlu yüzde 37 oy aldı.Getty ImagesİBB merkezinin bulunduğu Saraçhane, İstanbuldaki İmamoğlu protestolarının adresi oldu.2014 seçimlerinde Topbaşın rakibi bu kez CHPli Mustafa Sarıgül oldu. Topbaş yüzde 47,9, Sarıgül yüzde 40 oya ulaştı.2019 yerel seçimlerinde ise İBB yönetimi, 25 yıldan sonra el değiştirdi.Ekrem İmamoğlunun yüzde 48,8, Binali Yıldırımın yüzde 48,6 oy aldığı 31 Mart İBB seçimleri yenilendi.23 Hazirandaki seçimlerde İmamoğlu oyunu yüzde 54,2ye çıkarırken Yıldırımınki yüzde 45e geriledi.2024 seçimlerinde ise İmamoğlu yüzde 51,1 oy alırken rakibi Murat Kurum yüzde 39,6 oranında kaldı.Bu seçimlerde İBB Meclisindeki çoğunluk da CHPye geçti.İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, hakkındaki yolsuzluk soruşturması kapsamında 23 Martta tutukland.

Source: Bbc Türkçe