Zihin Sağlığına Yolculuk – Geçmişten Günümüze İyileşme ve İlham Verici Sohbetler

Geçmişin sessiz yüklerini taşıyan olgunlaşmamış ebeveyn misiniz

Çocuklukta yaşanan travmaların etkileri yetişkinlikte de devam ediyor. Altınbaş Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen, çocuklukta taşınan görünmez yüklerin, yetişkinlikte bireylerin hayatını çok etkilediğini belirtiyor. Çoğunlukla olgunlaşmamış ebeveynlerin, çocukların hayatlarında derin yaralar açtığını vurgulayan Prof. Özen, geçmişte yaşanan olumsuzlukların bireyin suçu olmadığını ancak bu yüklerden kurtulmanın yetişkinlikteki sorumluluğu olduğunun altını çiziyor, “Geçmişin sessiz yüklerini fark edip geride bırakmak, daha sağlıklı ve huzurlu bir yaşamın kapılarını aralayabilir. Bu yolculuk zor ama mümkün” diyerek sorunun çözümüne yönelik önerilerde bulunuyor:ÇOCUKLUK YARALARI…“Çocukların sevgi, güven ve şefkat beklentisinin karşılanmadığı hallerde, bu boşluğun ilerleyen yıllarda ilişkilerde, iş hayatında ve duygusal bağlarda önemli etkileri olur. Özellikle eleştiri, ilgisizlik ya da öfke gibi olumsuz ebeveyn davranışları bireyin iç dünyasında derin yaralar açar. Çocuklar, ebeveynlerinden gelen tutarsız sevgi ve ilgisizlikle büyüdüklerinde, sürekli bir eksiklik duygusu hisseder. Bu durum, yetişkinlikte ‘Neden hep bir şeyler eksik gibi hissediyorum?’ sorusunu beraberinde getirir. Bu yüklerin fark edilmesi iyileşme sürecinin ilk adımıdır. Bu tür davranışlar, çocukların duygusal ve psikolojik gelişiminde derin yaralar açar. Bu yaralar yetişkinlikte güvensizlik, onay arayışı ve kendini değersiz hissetme gibi sorunlar oluşturur.”NASIL OLGUNLAŞILIRProf. Özen, çocukluk yaralarının iyileşmesi için yardımcı olabilecek önemli adımları ise şöyle sıralıyor:- Farkındalık geliştirmek: Birçok insan, çocukluk deneyimlerinin bugünkü düşünce ve davranışlarını nasıl şekillendirdiğini fark etmeden yaşar. Oysa iyileşmenin ilk adımı, geçmişin bugüne nasıl yansıdığını anlamaktır. Örneğin, çocukken sıkça eleştirilen bir birey, yetişkinlikte sürekli kendini yetersiz hissedebilir ve başkalarına kendini kanıtlamak için aşırı çaba gösterebilir. Ancak farkındalık geliştirmek, bu otomatik düşünce kalıplarını sorgulamayı ve değiştirmeyi mümkün kılar.- Kendine şefkat göstermek: Çocukken ebeveynlerden yeterince sevgi ve ilgi görmeyen bireyler, yetişkinliklerinde de kendilerini eleştirmeye, hatalarını büyütmeye ve kendilerine sert davranmaya meyilli olabilirler. Oysa iyileşme sürecinde en önemli adımlardan biri, kendine karşı anlayışlı ve şefkatli olmaktır. Örneğin, bir hata yaptığında iç sesi, “Ne kadar başarısızım!” diye eleştirmek yerine, “Herkes hata yapar, bu hatadan ne öğrenebilirim?” demeye yönlendirmek, zamanla kişinin kendisiyle daha sağlıklı bir ilişki kurmasını sağlar.- Sağlıklı sınırlar koymak: Çocukken ebeveynlerinin uygunsuz, aşırı ya da sağlıksız duygusal beklentilerine maruz kalan bireyler, yetişkinlikte de başkalarını memnun etmek için kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atma eğiliminde olabilirler. Ebeveynini mutlu etmek, onu sakinleştirmek ya da duygusal yükünü taşımak zorunda kalan çocuklar, yetişkinliklerinde de başkalarının duygusal ihtiyaçlarını kendilerininkinden önde tutabilirler. Oysa sağlıklı sınırlar koymak, kişinin kendini korumasını ve daha dengeli ilişkiler kurmasını sağlar. Sınır koymak bencilce değil, aksine öz bakımın ve sağlıklı ilişkilerin temel bir parçasıdır. Örneğin, bir arkadaşı sürekli kendi dertlerinden bahsediyor ama kişinin ihtiyaçlarını hiç önemsemiyorsa, “Şu an gerçekten yorgunum, bu konuşmayı daha sonra yapabilir miyiz?” diyebilmek sağlıklı bir sınır koymaktır.- Profesyonel destek almak: Çocukluk yaralarının etkileri derin olabilir ve bunları tek başına anlamaya ve çözmeye çalışmak bazen zorlayıcı olabilir. Profesyonel destek almak, bireyin iyileşme sürecinde rehberlik edilmesini sağlar. Örneğin, çocukluk travmaları nedeniyle ilişkilerinde sürekli kaygı yaşayan biri, bir uzman eşliğinde geçmiş deneyimlerini anlamlandırabilir ve sağlıklı ilişki dinamikleri geliştirebilir.EN TİPİK DAVRANIŞLARI- Bir ebeveynin yaşı ilerlemiş olabilir, ancak duygusal olgunluğu yetersiz kaldığında, çocuklarına zarar verebilecek bir davranış modeli ortaya çıkabilir. Böyle bir ortamda büyüyen çocuklar, sürekli “Daha ne yaparsam sevilirim?” sorusunu sormaya yönelir. Bu soru, yetişkinlikte ilişkilerde ve duygusal bağlarda kendini hissettiren bir eksiklik duygusunun temelini oluşturabilir.- Duygusal kontrol eksikliği: Kendi duygularını kontrol etmekte zorlanır ve öfke ya da sessizlikle cezalandırır.- Birey olarak görmeme: Çocuklarını birey olarak görmek yerine, “beni mutlu etmesi gereken” bir figür olarak görür.- İhtiyaçlara duyarsızlık: Duygusal ihtiyaçlara karşı duyarsızdır, genellikle “Abartıyorsun!” gibi tepkiler verir.- Tutarsız sevgi: Sevgi sunar, ancak bu sevgi genellikle tutarsızdır.ÇOCUKLUKTA AÇILAN YARALAR YETİŞKİNLİKTE NASIL GÖRÜNÜR? – Sürekli güven arayışı: Çocuklukta güvende hissetmeyen bireyler, yetişkinliklerinde güven duygusunu inşa etmekte zorlanabilir. “Gerçekten seviliyor muyum?” ya da “Ya terk edilirsem?” gibi düşünceler sıklıkla gündeme gelir.- Şefkat açlığı: Çocuklukta sevgi ve şefkatle yeterince beslenmeyen bireyler, yetişkinliklerinde bu duyguları başkalarından bekler. Ancak bu eksiklik hissi, genellikle kolay kolay dolmaz.- Onay ve takdir ihtiyacı: Başarılar küçümsendiğinde ya da yeterince takdir edilmediğinde, birey yetişkinlikte sürekli onaylanma arayışına girebilir. “Daha fazlasını yapmalıyım” düşüncesi, bu ihtiyacın bir yansımasıdır.- İlişkilerde kaçınma ya da aşırı bağlanma: Çocukluk yaraları, yetişkinlikte bağlanma sorunlarıyla kendini gösterebilir. Kimi zaman bağlanmaktan kaçınma, kimi zaman ise aşırı bağımlı bir tutum sergileme eğilimi oluşabilir.

Source: Nuran Çakmakçi


Çocukken duyduğunuz bu 5 cümle travmalarınızın iyileşmesini engelliyor

Eğer bir çocuk, gerçeğe aykırı bazı ifadelerle büyürse, neyin doğru olduğuna dair bir karışıklık duygusu geliştirmeye başlar. Psychology Today dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, çocukluk döneminde duyulan beş belirli cümle özellikle travmatik etkiler yaratabiliyor.

“Bu asla yaşanmadı”

“Bu asla yaşanmadı” ifadesi, özellikle bir kişinin yaşadığı acı verici bir deneyimi inkar etmek için kullanıldığında yıkıcı bir etki yaratabiliyor. Bu tür bir ifade, gerçeklerin doğruluğunu sorgulatır ve kafa karışıklığı, özgüven kaybı ve yalnızlık hissine yol açabilir. Psikolojik veya fiziksel şiddet mağduru birçok kişi, bu ifadenin, kendi algılarından şüphe etmelerine neden olarak acılarını daha da artırdığını belirtiyor.

“Abartıyorsun”

Bu cümle, mağdurun duygu ve hislerini küçümsemek anlamına gelir. Genellikle birinin rahatsızlık duyduğu durumlarda kullanılır ve bu da duyguların ifade edilmesini zorlaştırır, çoğu zaman duygusal engellemeler yaratır.

“Çok dramatik davranıyorsun”

“Çok dramatik davranıyorsun” ifadesi, kişinin duygularını itibarsızlaştırır ve birey, çok gerçek bir rahatsızlık hissetse bile aşırı tepki verdiğini düşünmeye başlar. Yapılan araştırmalar, çocukluklarında bu cümleyi sıkça duyan kişilerin, kendi acılarını küçümseme eğiliminde olduklarını ortaya koyuyor.

“Geçmişi geride bırakmalıyız”

“Geçmişi geride bırakmalıyız” ifadesi, iyi niyetle söylenmiş olsa da, travmadan iyileşmeye çalışan bir kişi için incitici olabilir. Bu cümle, geçmişteki acının kolayca “bırakılabilecek” bir yük olduğunu ima eder ve bu da otomatik olarak duyguları ve acıları geçersiz kılar. Araştırmada, birçok katılımcı bu cümlenin, uygun destek aramalarını engellediğini belirtti.

“Üzerinden yıllar geçti”

“Üzerinden yıllar geçti” ifadesi, geçmişte yaşanmış bir olayın hâlâ kişiyi etkileyen acı verici etkisini inkar eder. Bu tür bir ifade, mağdurda suçluluk ve anlayışsızlık duyguları yaratabilir. Araştırmalar, fiziksel veya psikolojik şiddete maruz kalan kişilerin, dayanıklılık süreçlerinin “sıkıştığını” ve bu durumun kişinin içine kapanmasına yol açtığını ortaya koyuyor.

Source: Haber Merkezi


Hakan Mengüç: Sufilik ilahi dengeyi görebilmektir

YAŞITLARIM OYNARKEN, BEN DÜŞÜNÜRDÜM! – Hakan bey, çok erken yaşlarda ney üflemeye başlıyorsunuz ve beraberinde sufizme, tasavvufa olan ilginiz başlıyor. Nasıl bir çocukluğunuz vardı? Ney üfleyebilecek kadar sabırlı ve iç dünyası dingin bir çocuk muydunuz? Yaşıtlarınızdan kendinizi farklı hisseder miydiniz?HAKAN MENGÜÇ: Çocukluğumda her zaman biraz farklı olduğumu hissederdim. Yaşıtlarım oyun oynarken, ben çoğu zaman bir köşede oturur, izler ve düşünürdüm. Dünyayı, insanları, olayları anlamaya çalışırdım. İçsel bir yolculuk içindeydim belki de. Ney üflemek sabır gerektirir, evet ama benim içimde bu sabır doğuştan vardı diyemem. Ney, bana sabrı öğretti. O nefesi vermek, o sesi çıkarabilmek için sabrı ve teslimiyeti öğrendim. Ney, sadece bir enstrüman değil, aynı zamanda bir öğretmendi benim için. İlk başta zorlandım, ama sonra anladım ki ney üflemek, sadece fiziksel bir eylem değil, bir ruh hali. Neyin sesi, benim iç sesimdi aslında. HER İNSAN SUFİ DOĞAR – Araştıran, okuyan biri olmanın dışında sufi olma halinden bahsedebilir misiniz lütfen?HAKAN MENGÜÇ: Her insan sufi doğar ama her insan sufi kalamaz. Sufi olmak, sadece bir bilgi birikimi değil, bir varoluş hali. Kitap okumak bilgiyi artırır ama sufiliğin özü bilgide değil, yaşayıştadır. Bir sufi, olanı olduğu gibi kabul etmeyi, akışta kalmayı, kendini bir nehir gibi bırakmayı öğrenir. Sufi, sadece okumaz, sadece ibadet etmez; o, her anını farkındalıkla yaşar. Sufilik, hayata bilgelikle bakmaktır. İnsanı, doğayı, hayatın akışını olduğu gibi kabul edip, her şeyin içindeki ilahi dengeyi görebilmektir. – Dışarının, madde dünyasının fazlasıyla parlatıldığı günümüzde sizinki aslında önemli bir başkaldırı ama siz bunu direnç gibi değil akışın içinde doğal bir şekilde yaşıyorsunuz. Merkeze aldığınız tavır nedir?HAKAN MENGÜÇ: Direnmek yerine akışta kalmayı seçiyorum. Bir şeye karşı savaş açtığınızda, aslında onun etkisi altına girersiniz. Ben, hayatı olduğu gibi kabul etmeyi, madde dünyasının cazibesine kapılmadan, kendi iç ışığımı koruyarak yürümeyi tercih ediyorum. Merkeze aldığım tavır, dinginlik ve farkındalık. Bazen insanlar zanneder ki bir şeyleri reddetmek, onlardan uzak durmak gerekir. Oysa önemli olan, iç dünyanda sağlam durabilmek, dışarıdaki değişimlerden etkilenmeden kendi varlığını sürdürebilmektir. MÜZİK BENİM VAROLUŞ BİÇİMİM – Müzik yapıyorsunuz. Müzik, frekanslar, yaşam sizdeki karşılığı eminim çok doludur. Bizlere biraz sizin için ne anlam ifade ettiklerinden bahsedebilir misiniz lütfen?HAKAN MENGÜÇ: Müzik benim için sadece bir sanat değil, bir varoluş biçimi. Neyin sesi, insanın ruhuna dokunan bir sestir. Hz. Mevlana’nın dediği gibi, ney insandan kopmuş kamışın inleyişidir, ayrılığın feryadıdır ama aynı zamanda vuslatın da sesidir. Müzik bir titreşimdir, frekanstır, enerji akışıdır. Her nota, her ritim, insanın iç dünyasında bir kapıyı açar. Ben müziği, insanın özüne dönmesine yardımcı olan bir araç olarak görüyorum. Kimi kelimelerle ifade eder duygularını, kimi bir resimle. Ben müzikle ifade ediyorum. TEK AMACIM İNSANLARA ÖZLERİNİ HATIRLATMAK – Dokuz kitabınız var. Müzik, kitap, eğitimler, seminerler ve kendi kurduğunuz Girne Amerikan Üniversitesi’nde Sufi ve Doğu Felsefesi dersleri veriyor ve Sufi Akademisi’nin başkanlığını yapıyorsunuz. Tüm bunları yapabilmek için çok kuvvetli bir amacınız olsa gerek, nedir bu?HAKAN MENGÜÇ: Tek bir amacım var: İnsanlara özlerini hatırlatmak. Hepimiz bu dünyaya saf geldik, ama zaman içinde unutuyoruz. Kalbimizin sesini, içimizdeki gücü, hakikati unutuyoruz. Benim bütün çabam, insanların kendilerini hatırlaması için. Kitaplarım, müziğim, eğitimlerim, hepsi bu yüzden. İnsan, kendisini fark ettiğinde, içindeki ışığı gördüğünde, hayatı daha farklı yaşamaya başlar. YOL YÜRÜDÜKÇE AÇILIR – Yola çıkmanın ve adım atmanın önemini sıklıkla vurguluyorsunuz. Bunu okuyucularımız için açabilir misiniz?HAKAN MENGÜÇ: Düşünmek, plan yapmak önemlidir ama hareket etmedikçe bir şey değişmez. En büyük hata, her şeyin mükemmel olmasını beklemek. Oysa mükemmel zaman diye bir şey yoktur. Yol, yürüdükçe açılır. İlk adımı attığınızda, ikinci adım kendiliğinden gelir. Bir şeyi yapmak için her şeyi bilmek zorunda değilsiniz. Adım attıkça öğrenirsiniz, yol aldıkça gelişirsiniz. Mevlana’nın da dediği gibi, ‘Sen yola çık, yol sana görünür”. – Sizce neden varız? İnsan yaşamındaki amacını nasıl bulabilir ya da böyle bir amaç yok mu?HAKAN MENGÜÇ: Varoluşun sırrı, insanın kendisini gerçekleştirmesidir. Ama bu, büyük bir hedefe ulaşmak zorunda olduğumuz anlamına gelmez. Bazen sadece olmak yeterlidir. İnsan, akışa güvenmeli ve içindeki sesi dinlemeli. Gerçek amaç, içsel huzuru bulmaktır. Gerisi zaten kendiliğinden gelir. IŞIĞI YAK VE ONU PAYLAŞ! – Sizi en etkileyen insanlar kimlerdir?HAKAN MENGÜÇ: Sufiler, bilgeler, dervişler, filozoflar… Onlar, bu dünyanın gürültüsü içinde kendini tanımayı, anlamayı ve hakikati paylaşmayı seçenler. Hayatın gelip geçiciliğine aldanmadan, kalıcı olana yönelenler. Bu bana göre sadece bir yol değil, bir sorumluluk. Bir ışık yakıp, o ışığı başkalarıyla paylaşmak… İşte bu, insanın en kutsal vazifelerinden biri. – Peygamberler, gurular, dervişler inzivaya çekilirlermiş. İnsanın farkındalığı yükseldikçe dış kaynaklara ihtiyaç duymadan kendinden beslenebiliyor. Çok iş, çok insanla bir aradasınız. Yalnızlığa bakışınız nedir?HAKAN MENGÜÇ: Yalnızlık, eğer doğru yaşanırsa insanı büyüten bir şeydir. Ama yalnızlığı kaçış olarak değil, derinleşme aracı olarak görmek lazım. İnsan kendisiyle baş başa kalmayı öğrenirse, hayatın kalabalığında da kaybolmaz. Ben de bazen inzivaya çekilirim. Sessiz kalmak, iç sesini duymak için gereklidir. – O kadar sakinsiniz ki sinirinizin bozulduğu anlar oluyor mu? Neler sizin canınızı sıkar?HAKAN MENGÜÇ: Elbette, ben de insanım. Ama öfkemi nasıl yönettiğim önemli. Beni en çok rahatsız eden şeylerden biri, samimiyetsizlik ve riyakarlık. Bir insanın kalbinde başka, dilinde başka olması beni üzer. Ama bu duyguların beni yönetmesine izin vermem. Öfke geldiğinde onun gelmesini ve gitmesini izlerim sadece. Onu bastırmaya çalışmam. Çünkü bastırılan öfke, bir gün başka bir şekilde ortaya çıkar. AŞK AYNADIR – İlişkilerle ilgili ne düşünüyorsunuz? Aşka bakışınız hayat yolculuğunda sizdeki yeri nedir?HAKAN MENGÜÇ: Aşk, insanın ruhunu büyüten bir şey. Ama aşkı sahip olma duygusuyla karıştırmamak lazım. Gerçek aşk, karşıdaki kişiyi olduğu gibi kabul edebilmektir. Birini sevdiğinizde, onun değişmesini beklemezsiniz. Aşk, insanı olgunlaştırır, bazen de sınar. Ama her halükarda, aşk insana kendini gösteren bir aynadır. SOHBETTEN İZLENİMLERİM – Pırıl pırıl… İnsana sadece ruhani değil giyimindeki özen ile de temiz bir duygu bırakıyor.- Güler yüzlü ve ona bu çok yakışıyor.- Sakin, huzurlu.- Zorlamasız.- İyi bir dinleyici. İKİLİ SEÇENEKLERDEN BİRİNİ SEÇİN – Yürüyüş – Koşu: Yürüyüş- Sabretmek – Sıkılmak: Sabretmek- Susmak – Konuşmak: Susmak- Dans Etmek – Oturmak: Dans Etmek- Klasik – Modern: Klasik- Dobra – Politik: Dobra- Samimi – Mesafeli: Samimi- Uykucu – Uykusuz: Uykucu- Sakin – Heyecanlı: Sakin- Kitap – Dergi: Kitap- Doğa – Konfor: Doğa- Kedi – Köpek: Kedi- Güneş – Yağmur: Yağmur- Çay – Kahve: Çay- Ot – Et: Ot- Rahat – Disiplinli: Disiplinli- Affetmez – Unutur: Unutur- Tatlı – Tuzlu: Tatlı- İtalyan Yemeği – Çin Yemeği: İtalyan Yemeği- Esprili – Ciddi: Esprili KİMLİK – Burcu: Oğlak.- Okuduğu okullar: Uludağ Üniversitesi ve Berklee College Of Music.- Bekar-aile: Bekar- İlgi alanları: Doğu felsefesi, müzik, orman yürüyüşleri, insan psikolojisi, az bilinen yerelere seyahat, masa tenisi, denizcilik. YÜZDE YÜZ – Senin için yüzde yüz tek gerçeklik nedir?:
An’ın kendisi. Çünkü geçmiş zihin, gelecek kaygıdır. Tek gerçek olan, şu an yaşadığımız andır. – Yüzde yüz olmak istediğin yer neresi?:
Kendi iç huzurumun olduğu her yer. Mekanlar geçicidir ama içindeki dinginlik kalıcıdır. – Yüzde yüz güvendiğin kişi?:
Kalbim. İnsan bazen kendini bile yanıltabilir ama kalbinin derinliklerinden gelen sese güvenmeyi öğrenmeli. – Yüzde yüz bilmek istediğin şey?:
İnsan ruhunun tüm sırları. Çünkü insanı en çok kendisi şaşırtır. NOKTALI YERLERİ DOLDUR – ….. çok iyi yaparım: İnsan analizini. – ….. olmayı hiç beceremem: Politik olmayı.
– Çevrem beni …… olarak tanımlar: Hem çok neşeli hem çok sakin biri. – Az kişi bilir ben iyi ….. yaparım: Yemek. MANEVİ ANLAMDA YAŞAMDAN – Kazandıklarım: Farkındalık, sabır, içsel huzur, kendimi tanıma yolculuğu. – Yatırımlarım: Kitaplarım, müziğim, öğrencilerim ve paylaştığım bilgiler. SANA DAİR KISA KISA – Yazar, müzisyen ve eğitmen olmasaydın ne olmak isterdin?:
Gezgin bir denizci olmak isterdim. Dünyayı farklı gözlerle görmek, kültürleri deneyimlemek beni her zaman heyecanlandırmıştır. – 20 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?:
Cesaret. Kendine güven, ertelemeyi bırak ve hayatın sunduğu fırsatları kaçırma. Hayat beklemez, sen de bekleme. – Hayat motton varsa nedir?:
Sorulmadan söyleme, çağrılmadan gitme. İYİ Kİ… – İyi ki yapmışım: Ney üflemeye başlamışım. Çünkü ney, sadece bir enstrüman değil, bir yolculuk.- İyi ki kabul etmişim: Kendimi olduğum gibi. Eksiklerimle, fazlalarımla, inişlerimle çıkışlarımla.- İyi ki başladım: Yazmaya. İnsan kendini yazdıkça daha iyi anlıyor.- İyi ki yapmamışım: Acele kararlar vermemişim. Bazı şeyler zamanla anlam kazanıyor.

Source: Gözde Yener Birman