Özgürlükten daha kutsalı var mı?
Anneleri Najmeh’le tatlı çekişmeleri genellikle kuşak çatışması üzerinden olan iki kız kardeş, Rezvan ve Sana için ‘kapsama alanları’ artık daralmak zorundadır. Nedeni ise şudur: Yaklaşık 20 yıldır sisteme sımsıkı bağlı bir memur olarak çalışan babaları İman, Tahran’daki Devrim Mahkemesi’nde soruşturma hâkimliğine terfi etmiştir. Bu durum daha iyi bir hayat standardı sunsa da aynı zamanda ailenin genç üyeleri için kimi kısıtlamalar anlamına gelmektedir. Anne kızlarını uyarır; artık sosyal medya paylaşımları, açık adresler yoktur. Çünkü rejim muhalifleri için hedef olabilirler. Tam bu süreçte Mahsa Amini adlı kadının, zorunlu başörtüsüne karşı çıktığı için tutuklanması ve ardından da hayatını kaybetmesiyle ülkede iktidara yönelik başkaldırılar yoğunlaşmıştır. Halk sokaklarda rejime olan öfkesini kusarken kolluk kuvvetleri de toplumsal isyanı şiddete başvurarak bastırmaya başlamıştır. Kızlar bu tabloda isyancılar safındadır. Derken babaya kendini koruması için verilen silah kaybolunca İman, eşi ve kızları arasındaki çatlak giderek büyür ve ortama büyük bir paranoya hâkim olur. BÜTÜN EKİP SORGUYA ÇEKİLDİ İranlı yönetmen Mohammad Rasoulof ‘molla rejimi’nin sevmediği bir sinemacı. 1972, Şiraz doğumlu sanatçının, çektiği filmler yüzünden başı sistemle daha önce de belaya girmiş, hapis cezası almıştı. 2020 yapımı çalışması ‘Şeytan Yoktur’la (Sheytan vojud nadarad) Berlin’de ‘Altın Ayı’yı alan ama ödül törenine katılamayan Rasoulof, yukarıda konusunu özetlediğim son filmi ‘Kutsal İncirin Tohumu’nda (Dâne-ye anjir-e ma’âbed) hak bellediği yolda yürümeye devam ettiğini gösteren bir yapıta daha imza attı. Lakin Cannes’a kabul edilen bu hamle, anlattıkları ve İran’da yaşanan zulmü sinema yoluyla bütün dünyaya gösterdiği için cezalandırıldı. Filmdeki bütün ekip sorguya çekilirken hem ülkeden çıkmaları yasaklandı hem de filmin Cannes’daki yarışmadan çekilmesi istendi.Mayıs 2024’te avukatı Rasoulof’un kırbaçlanma, para cezası ve mallarına el konulmasının yanı sıra sekiz yıllık hapse mahkûm olduğunu açıkladı. Yönetmense bu durumda çareyi kaçmakta buldu ve nihayetinde Almanya’ya sığındı. Kaçış eylemini gerçekleştirdikten sonra The Guardian gazetesine verdiği söyleşide de durumu şöyle açıkladı: “Görevim İran’da neler olup bittiğini ve İranlı olarak sıkışıp kaldığımız durumları aktarabilmek. Bu, hapishanede yapamayacağım bir şey değildi.”İşte böyle meşakkatli bir sürecin ifadesi olan ‘Kutsal İncirin Tohumu’ son derece iyi yazılmış bir senaryoya sahip. Hikâyenin başında anne, eşini koruyup kollamak adına kızlarına birtakım yasaklardan bahsederken cümle arasına sık sık rejime olan inancını da sıkıştırıyor. Lakin gösteriler sırasında Rezvan’ın üniversiteden arkadaşı Sadaf’ın hiç ilgisi olmamasına karşın gördüğü polis şiddeti, aldığı darbeler ve annelerinin genç kızın kanlı yüzünden çıkardığı saçmalar kırılmanın ilk işaretleridir. Akabinde silahın kaybolmasıyla birlikte İman artan paranoyasıyla ailedeki herkesi olası suçlu ilan edip arkadaşı Alirezah’tan yardım isteyerek eşini ve kızlarını sorguya çektirir. Peşi sıra Tahran’ı terk edip taşradaki kır evlerine giderler ve aralarındaki mesafe iyiden iyiye açılır.Faşizan rejimlerin sinemacıları, sansür belası yüzünden dertlerini çoğu kez metaforlar yoluyla anlatırlar, burada aslında pek bir metafor yok. Rasoulof tıpkı vatandaşları Maryam Moghadam ve Behtash Sanaeeha’nın ‘En Sevdiğim Pastam’da yaptıkları gibi sistemin kendinden olmayana karşı gösterdiği şiddeti, kadınlara yapılan baskıyı, bireylerine saldığı korkuyu açık bir şekilde perdeye taşımış. Belki metafor değil ama simgesellik açısından şu söylenebilir: İman aslında rejimin kendisidir ve tıpkı gücü bulduklarında bu rejimi yıkacak vatandaşlarına ilişkin duyduğu korku gibi o da birtakım yalan değerlerle ayakta tuttuğu ev içi hiyerarşiyi yok edecek unsurlar olarak öngördüğü eşinden ve kızlarından şüphelenir. Nihayetinde bu paranoya ruhunu kemirir. Bütün bu aşamalarda kızlar devleti ve kanunlarını kutsallık ve din üzerinden savunan babalarına şu ifadeyle cevap veriyorlar: “Ya ülkenin kanunları yanlışsa!” İman konuşmayı devam ettirirken “Allah’ın kanunu yanlış olamaz” diyor. Kızlarsa bu tespite şöyle itiraz ediyorlar: “Bunun Allah’ın kanunu olduğundan bu kadar nasıl emin oluyorsun?”Mohammad Rasoulof, Mahsa Amini’nin ölümüyle tırmanan toplumsal başkaldırı sırasında yaşananların gerçek görüntülerini yedirdiği filminde İman’ın kaybolan silahını o ünlü Çehov saptamasındaki gibi bir gerilim unsuru olarak kullanıyor. İman’da Missagh Zareh’in, Rezvan’da Mahsa Rostami’nin, Sana’da Setareh Maleki’nin muhteşem oynadığı yapımın göz kamaştırıcı performansıysa anne Najmeh rolündeki rejim karşıtı oyuncu Soheila Golestani’den geliyor.Bu yıl Oscar’larda Almanya’yı temsil edecek ‘Kutsal İncirin Tohumu’, geçen yıl Cannnes’da Jüri Özel Ödülü’nü aldı. Ödüller tabii ki sübjektiftir ama hem sinemasal açıdan güçlü hem yaratıcılarının neredeyse hayatlarına mal olan böylesi bir yapıtın yerine Sean Baker’ın ‘Anora’sının En İyi Film’le taçlandırılması bana haksızlık gibi geldi.Son olarak Rasoulof’un geçen yıl The Guardian’a verdiği söyleşiden bir bölümü paylaşayım: “Aklımda çok yakında dönme fikri var ama bu durum sanırım ülkeyi terk eden tüm İranlılar için geçerli. Hepsinin hazır bir bavulu var.” ‘ACILARA TUTUNMAK’ Baba bir nakliyat şirketinde kamyon şoförü, anne ne yazık ki amansız bir hastalığın pençesinde, babaanneyse aileyi toparlamaya çalışıyor, keza yenge de… Küçük kardeşi Ali’ye göz kulak olan, öte yandan sınıfın en çalışkanı kimliğiyle dikkat çeken Fidan ise LGS’yle iyi bir okulda öğrenimini devam ettirmeyi amaçlıyor. Ne var ki üzerlerine çöken kara bulutlar bir türlü dağılmıyor…Ayçıl Yeltan ilk uzun metrajı ‘Fidan’da çok sevdikleri bir parçanın kaybıyla doğan boşlukta salınan bir ailenin bu dertle başa çıkma, daha doğrusu çıkamama halleri üzerinden bir hikâyeyi perdeye taşıyor. Anlatının merkezindeyse onca acıya, savrulmaya rağmen henüz hayat yolculuğunun başlarındaki gencecik bir kız var. Yaşananların etkisiyle içine kapanan Fidan, kendisini kurtaracak en önemli dal olan iyi bir liseyi kazanma seçeneğini bile reddeder hale geliyor. Babaysa süreçten en çok etkilenen kişi olarak kızından daha da kötü bir noktaya taşınıyor. Ayçıl Yeltan bu acılı öyküyü az diyaloglu, müziğin öne çıktığı bir anlatımla sunarken görsellik cephesinde de olayların biçimlendiği sahil yöresinin çarpıcı manzaralarından yararlanmış. İskandinav diyarlarının duygularını çok belli etmeyen ama anlatım yoluyla hissiyatı seyirciye geçen yapımlarını andıran ‘Fidan’da Alican Yücesoy, Ayça Bingöl, Göksel Kortay, Gürkan Uygun ve genç yetenek Leyla Smyrna Cabas’tan oluşan kadronun performansları da gayet tatminkâr. Babaannede usta bir ismi, Göksel Kortay’ı izlemek ayrı bir mutluluk tabii ki. Ben görüntü yönetmeni Arda Yıldıran’ın kadrajlarını da beğendim. Bu arada Ayça Bingöl filmdeki performansıyla son Antalya Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü kazanırken filmin kurgusuna imza atan Melike Kasaplar yine Antalya’da En İyi Kurgu ödülünün sahibi olmuştu. FİDAN ◊ Yönetmen: Ayçıl Yeltan◊ Oyuncular: Alican Yücesoy, Ayça Bingöl, Göksel Kortay, Gürkan Uygun, Leyla Smyrna Cabas, Ilgın Bingöl, Ömer Asaf Bilgin, Pınar Tuncegil Türkiye yapımı VE DİĞER SEÇENEKLER◊ Yaz tatilinde ailesiyle dedesinin yanına giden Efe, burada kendisi için son derece ilginç bir dostla, satrançla tanışacaktır. Murat Yıldırım, Büşra Pekin, Erdal Özyağcılar, Ezo Sunal, Mert Ege Ak, Ebrar Alya Demirbilek, Nehir Nazlı Yağcı ve Ayaz Gülşen’in rol aldığı, Türkiye’nin ilk satranç konulu reel-animasyon filmi ‘ŞamPİYONlar’ı Mustafa Kotan yönetmiş.◊ Haftanın menüsündeki diğer yapımlar şöyle: ‘Karantina’ (Yön: Ahmet Topuz), ‘Kardeş Takımı 2’ (Yön: Bedran Güzel).
Source: Uğur Vardan