Esila Ayık, Avrupalı gençlerle Türk gençlerinin en büyük farkına dikkat çekti: “Biz çok erken büyüyoruz”
İBB’ye yönelik operasyondan sonra gerçekleşen Gençlik Dayanışma Konserinde tutuklanan ve geçtiğimiz ay tahliye olan Esila Ayık, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. – Cezaevindeyken bir rahatsızlık geçirdiniz, şimdi nasılsınız? Fiziki olarak kendimi baya kötü hissediyorum. Tansiyon problemim var. Cezaevinde başladı, öncesinde yoktu. Cezaevinde fenalaşıp hastaneye kaldırıldığımda tansiyonum 15 idi. Deprem nedeniyle 15 olduğunu düşünmüştüm. Belçika’da direkt kontrole geldim. Doktorum 5 kez ölçtü, hepsinde 15 çıktı. Tansiyon ilacı yazdı. Kullanıyorum ancak hala düşmedi. Ayağa kalktığımda veya dışarı çıktığımda başım dönüyor. Pek konforlu hareket edemiyorum şu aralar. – Kalp ve böbrek rahatsızlıklarınızda son durum nedir? Böbreklerimde protein kaçağı var. Doktorum birçok tahlil istedi. Protein kaçağı cezaevine girmeden önce 500 mg idi, şimdi 2 gr olmuş. Sağlıklı bir insanda en fazla 150 mg olması gerekirken ben de 2 gr. Doktorum bunun cezaevinde doğru beslenememeye, hijyen yetersizliğine, strese ve daha bir çok şeye bağlı olabileceğini söyledi. Şu an iki ilaç kullanıyorum, takipteyiz. – Doktor yeni bir şeyden şüphelendi mi? Doktorumu en çok tansiyon şaşırttı. Çünkü normalde 9’dur. Sonrasında “çok stresli bir dönem geçirdin. Böyle olması beklenilebilir” dedi. Sadece bir an önce bu stres seviyemi azaltmam lazım. – Ne zaman döndünüz Belçika’ya? Çıktıktan sonra iki gün Türkiye’de kaldım ve döndüm. – Kim karşıladı sizi havaalanında? Havaalanına okuldan birkaç arkadaşım gelmişti. Arkadaşlarımın dışında ben cezaevindeyken, beni tanımadan benim için uğraşan insanlar vardı. – Nerede kalıyorsunuz şimdi? Benim taşınmam gerekti. Aslında “taşınmam gerekti” değil, kovuldum. Arkadaşlarım gidip eşyalarımı toplamışlar. Ama beni üzmemek için başta söylemediler bana. Cezaevinin son zamanlarında öğrendim, çok üzüldüm ve sinirlendim açıkçası. Şu an yeni bir eve taşındım. İki senedir tanıdığım arkadaşlarımla beraber kalıyorum. Onların apartmanında bir oda boştu. Oraya yerleştim. – “Kovuldum” derken neden kovuldunuz? Bununla ilgili çok konuşmak istemiyorum ama ev sahiplerim cezaevine girmemden rahatsız olmuşlar. – Ne kadar zamandır yanlarındaydınız? Bir buçuk senedir. – Siz döndükten sonra hiç iletişime geçmediniz mi? “Görüşmek istemiyoruz” demişler. Açıkçası şunu da söylemek isterim; bana çok iyiliği dokunmuş insanlar. Verdikleri tepkiye şaşırmadım ama pek insani de bulmadım. En azından cezaevinden çıkmamı bekleyebilirlerdi. Kötü bir şey yapmadım çünkü. – Okul ile ilgili bir sıkıntı söz konusu mu peki? Okulum bana çok destek veriyor. Ben cezaevinden çıktıktan sonra rektör aradı. Tüm süreci takip ediyorlardı. Hatta bir öğretmenim tahliye olduğum gün görülen davaya gelmişti benim için. Dışarı çıktığımda karşılayanlar arasında öğretmenim de vardı. – Kaçırdığınız sınav ve dersler ne olacak? Öğretmenlerimle görüştüm. Kolaylık sağladılar. Normalde biri hariç sınavların hepsini kaçırdım. 28 Haziran’a kadar üç tanesini alacağım. Geriye Fotoğraf Tarihi ile Sanat Tarihi olmak üzere iki çok ağır ders kalıyor. Onları da hazirandan sonra alacağım. Hocalarım “Kaçırdığın dersleri tekrar edebiliriz, boş zaman ayarlayabiliriz, istersen çevrim içi, istersen okulda dersleri tekrar edebiliriz” diye bana mail atıyor. Çok yardımcı oldular. – Hem okuyor hem de çalışıyordunuz, çalışmaya devam edecek misiniz? Aralık ayına kadar çalışmasam daha iyi olur. Hem psikolojik ve fiziki olarak kendimi iyi hissetmiyorum hem de kaçırdığım dersleri telafi edip sınavlara gireceğim için yoğun olacağım. Eylül’de kaçırdığım jürim var aralıkta da ikinci jürim var. Ama çok zor bir duruma düşersem, buradaki hayatımı karşılayabilmek için çalışmak zorunda kalırım. Burs bulursam çalışmak istemiyorum. Ya da en azından şöyle olabilir; eskiden haftada 20 saat çalışıyorsam, burs bulursam belki haftada 5 ya da 7 saat çalışayım istiyorum. Diğer türlü çok zor olacak. Çünkü sadece teori değil, pratik dersleri de var. Türkiye’de 4 senelik olan bir bölümü biz burada 3 senede bitiriyoruz. Dolayısıyla ders yoğunluğumuz çok daha fazla oluyor. Benim haftanın 5 günü derslerim oluyor. Hafta sonu ise farklı bir şehre gidip fotoğraf çekmem gerekiyor. – Bölümünüz masraflı bir bölüm. Ders için gittiğiniz yerlerde, seyahatlerinizde masrafları cebinizden mi karşılıyorsunuz? Bizim bölümde herkes her şeyi cebinden karşılıyor. “Oturalım kütüphanede çalışıp geçelim” diyemiyorsunuz. Dolaşman, yeni şeyler görmen, insanlarla iletişim halinde olman gerekiyor. Bunların tümü de harcama gerektiriyor. Tabii bunu bilerek ve isteyerek seçtim. – Bursla ilgili bir gelişme var mı? Evden atıldığım için kira desteği alıyorum ancak burs almıyorum şu an bir yerden. – Fotoğraf çekme merakı nasıl başladı? Ben politika ve sosyal sorunlarla ilgili bir insandım. Ama sonra farkına vardım ki bir şeyleri değiştirmek gerçekten zor. Çünkü bir şeyleri değiştirmek için insanların da değişmeyi istemesi gerekiyor. O nedenle ben de “Acaba sanatla bir şeyleri değiştirmek değil ama bir şeyleri göstermek mümkün olur mu” diye düşünmeye başladım. Ünlü fotoğrafçı Abbas Attar”ın şöyle bir sözü var “Fotoğrafçının işi dünyayı değiştirmek değil ama dünyanın neden değişmesi gerektiğini göstermek”. Herhalde bu açıdan baktığım için şu an fotoğrafçılık okuyorum. – Cezaevinde sizi en çok üzen ne oldu? Cezaevinde iki kez ağladım, ilki girdiğim gündü. Gerçekten tutuklanmayı hiç beklemiyordum. Önce geçici koğuşa aldılar. Geçici koğuş pis bir yerdi. Yemek geliyor ama kaşık çatal yok. Elimizle pilav yedik. Girer girmez böyle bir ortamla karşılaşınca “Ben ne yaptım da beni buraya koydular” dedim. – Ne kadar kaldınız geçici koğuşta? Şükürler olsun ki bir gün. O sırada kendimi 1984 romanı içerisinde hissettim. Hatta “George Orwell bunları görseydi romanı çok daha farklı yazardı” diye düşündüm. “Müebbet yiyeceğim” diye dahi aklımdan geçti. İlk gün gerçekten en umutsuz olduğum gündü. Bu nedenle geçici koğuşta baya ağladım. – Sonra geçtiğiniz koğuş nasıldı? Geçici koğuştan sonra kalıcı koğuşa gelince dedim ki; “Yaşasın, en azından temiz”. 52 kişilik bir koğuştu. Bu koğuş 4 kişilik odalara ayrılıyordu. Hatta ranzaların arasından geçerken yan dönüp geçmen gerekiyor. O derece küçüktü odalar. Her odada tuvalet vardı ama 52 kişi iki banyo kullanıyordu. – Hangi suçlular vardı? Daha çok adli suçlularla kalıyordum. Uyuşturucu, dolandırıcılık, hırsızlık, birkaç tane de adam yaralama vardı sanıyorum. – Arkadaşlık kurma fırsatı oldu mu? İlk girdiğimde kendimi hiç güvende hissetmedim. Ve bunu kırmanın en iyi yolu da o insanları tanımak, o insanlarla konuşmaktı. Ben, kimsenin suçuna bakmadan herkesle konuşuyordum. O yüzden arkadaşlıktan ziyade bir bağ kurduk. – “İki kere ağladım” dediniz, ikincisi ne zaman? İkincisi de deprem olduğu ve hastaneye gittiğim gün. Televizyonda “Binaları terk edin” diyorlardı. Nereyi terk ediyoruz, kapı zaten üstümüze kilitli. Bağıranlar, kapıya vuranlar oldu ama gardiyanlar gelip açmadı. Sadece bizim koğuş değil, tüm koğuşlar gürültüden yıkılıyordu. – Siz içerideyken sizinle ilgili kampanyalar oldu. Gazeteciler yazdı, birçok söyleşi yapıldı. Ne kadar haberdar olabildiniz? Başta hiçbir şey gerçek gelmiyordu sonrasında birkaç kere kendimi haberlerde gördüm. Gerçekten çok büyük bir destek varmış. Bunu çıkınca, özellikle mahkeme günü o kalabalığı görünce anladım. – Özgür Özel başta olmak üzere birçok siyasi de ziyaretinize geldi. Ne konuştunuz? Moral vermeye çalıştılar. Aslında moralim hem bozuk hem de yerindeydi. En azından içim rahattı. Çünkü suçsuzluğumun farkındaydım, o nedenle bir iç rahatlığı vardı. Fakat suçlu olmadığım halde orada olduğum için yaşadığım ciddi bir moral bozukluğu da söz konusuydu. – İçerideyken sizi en çok etkileyen ne oldu? Çok sayıda suça sürüklenen çocuk vardı. Buna gerçekten üzüldüm. – Nasıl gördünüz onları? Çocuk koğuşunda kavga çıkaranları birkaç gün ya da haftalığına bizim koğuşa veriyorlardı. Geldiklerinde onlarla sohbet ediyordum. Genelde devlet koruması altında büyüyen ya da ailesi tarafından yeterince ilgi ve şefkatle büyümeyen çocuklardı. – Suçları neydi genelde? Birçoğu uyuşturucu satıcılığından içeri giriyordu. Gerçekten bu beni çok üzdü. Sonuçta bu çocuklar analarının karnından suçlu doğmadı, belli şartlardan dolayı suça sürüklendi. Bir de özellikle devlet koruması altında büyüyüp sonrasında bir şekilde cezaevine girmiş olmaları da düşündürttü beni. Demek ki çocuklara daha fazla özen göstermemiz gerekiyor. – “Z Bakış” diye bir kitabınız var. İkinci kitap olarak annenizi yazacaktınız, şimdi plan değişti mi? Annemi kaybedeli dört yıl oluyor ama acısı yeni çıkıyor. Çünkü o dört yıl boyunca aslında annemi “öldü” olarak değil de “hastanede ya da tatilde ama benim göremediğim bir yerde hala yaşıyor” olarak düşündüm sanırım. Benim için bir şeyin üstesinden gelmenin en iyi yolu o şey hakkında yazmak. İlk fotoğraf çekmeye annemin fotoğraflarını çekerek başladım. Hastane sürecinde de sürekli annemin fotoğraflarını çekmişim. Fotoğraflara bakınca sağlıklı bir insanın ölüme doğru yavaş yavaş nasıl gittiğini görüyorum. Burada bir hocam var. Kendisiyle bunun üzerine konuştuk ve “Annemi öldürmek beş yılımı aldı” adıyla bir kitap projesine zaten başlamıştık. Kitapta anneme yazdığım mektuplar da yer alacaktı. İster istemez “Anneme bunu söylesem nasıl tepki verirdi” veya “Bunu kesinlikle anneme söylemeliydim” gibi durumları çokça yaşıyorum. Tüm bunları birleştirdiğim bir kitap üzerinde çalışıyordum. Ta ki cezaevine girene kadar. Ama şimdi ilk olarak Mahpus Bakış’ı yazacağım, daha sonra annemin kitabı gelecek. – Annenizle paylaşmak istediklerinizi yazdığınızı söylediniz, cezaevinde anneniz aklınıza sık geldi mi? Elli bin kere geldi. Babam da hiç bana öyle tepki gösteren bir baba değildir ama eve gittiğim zaman ufak da olsa “Sen büyük sözü dinlemezsen…” diye kulağımı çekti. Çünkü “Belki güvenli olmaz, gitme” demişti. Ama ben yine de gittim tabii. – Anneniz ne derdi? Annem de kızmaz, arkamda dururdu. Çünkü benim yanlış bir şey yapmayacağımdan emin olurdu. Babam başta olmak üzere çok fazla insandan destek gördüm ama annemin yerini tutmuyor, hep bir boşluk kalıyor. Cezaevinde “Allahım inşallah bu gece annemi rüyamda görürüm” diye dua ederek çok uyudum, hiç göremedim. Ama arkadaşım tahliyemden bir gün önce annemi rüyasında görmüş ve bana yazmıştı. – Nasıl bir rüya? Annem arkadaşıma “Esila”ya yolladığım mektup ona ulaşmamış, yanında olduğumu bilsin, ben çok uzağım, oraya onu görmeye gelemiyorum. Ama onu çok seviyorum, çok özledim. Esila”ya söyle” demiş. Kocaman bir kiraz ağacı varmış ve annem o kocaman kirazları uzatmış arkadaşıma. Sonra alarmı çalmış – Çok güzel bir rüyaymış gerçekten… Ben de çok duygulandım. – Peki kaç yıldır yurt dışındasınız? Ağustosun sonunda 2 sene olacak. – Türk gençleriyle Avrupalı gençler arasında göze çarpan farklar nedir? Çok çocuklar. Ben lisedeyken bir yıl Amerika”da değişim öğrencisiydim. Oradakiler de çok çocuk geliyordu. Şimdi Belçika’da üniversitedeyim, buradakiler de çok çocuk. Türkiye’deki gençler kadar olgun değiller. Aslında onlarınki normal. Bizimki normal değil. Bizler çok zor şartlar altında büyüdüğümüz için ülke koşulları bizi olgunlaşmaya zorladı. Çocukken yetişkin çocuklardık, gençken de zamanından önce büyüyen gençler olduk. Biz çok erken büyüyoruz. Buradaki arkadaşlarımın tek sıkıntıları sınav. Bir de neymiş; “istediklerini almadılar ya da az para gönderiyorlar” diye ana babalarıyla kavga ediyorlar. – Sizin cezaevi süreciniz ile ilgili ne yorum yaptılar? Benim yaşadığım onlara hiç gerçek gelmiyor. Algılayamıyorlar. Bana “telefonun, dizüstü bilgisayarın var mıydı” diye soruyorlar. – Peki bir gün Türkiye”ye dönmeyi düşünüyor musun? Özgürlüğe, adalete, geleceğe dair birazcık umudum olursa Türkiye’ye dönmeyi istiyorum. Tamam, burada da mutluyum. Ama Türkiye”deki arkadaşlarımın yanında yaşadığım yakınlığı, yurt dışındaki hiçbir arkadaşımın yanında hissedemiyorum. Çünkü bence beni en iyi anlayan Türkiye”deki insanlar. Benim de en iyi anladığım insanlar Türkiye”dekiler. – Başarılı bir eğitim hayatınız var. Bunda ÇYDD önemli bir yer tutuyor, nasıl başladı bağınız? Benim ÇYDD bursuna başvurmamla bağımız oldu. ÇYDD sadece burs vermekle kalmıyor aynı zamanda öğrencilerin ailesi olarak hep yanında duruyor. Benim şu ana kadar yaşadığım her türlü zorlukta yanımdaydılar. – Siz de bir kardelensiniz yani… Evet. “Hocam ben gözaltına alınıyorum” diye ilk mesaj attığım kişi Ayşe Yüksel Hocam”dı. Çıktıktan sonra da görüştük zaten. – Sonunda tekrar özgürsünüz, şu an hisleriniz nedir? Ben çıktığımda cezaevinde kalan arkadaşlar için kendimi kötü hissettim. Benden daha uzun süre kaldıkları için vicdan yaptım. Böyle olunca kendimi kötü hissettim. Bir de cezaevinde Çiğdem Mater ve Mine Özerden ile avukat görüşlerine giderken tanıştım. Benden çok daha güçlülerdi. Ben kendimden utandım. Dedim ki: “Senelerdir buradalar. Ona rağmen pozitif ve enerjikler. Ben birkaç haftadır buradayım ve bitmiş vaziyetteyim”. Ben çıktım ama onların da benim gibi özgür nefes almasını istiyorum. Kimse daha iyi bir gelecek için böyle bir bedel ödememeli. PORTRE 2003’te Niğde’de doğdu. Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi’ndeki 5 yıllık eğitimi 4 yılda tamamladı. 2019-2020 eğitim-öğretim yılında Alaska’nın Anchorage şehrinde bir yıl boyunca değişim öğrencisi olarak bulundu. KL YES Programı kapsamında yüzde 100 burs aldı. Z Bakış adlı ilk kitabı 2021’de yayımlandı. 7. Vedat Günyol Deneme Ödülleri Genç Deneme Yazarı Ödülü aldı. 2022’de 2 ay boyunca özel ihtiyaçları olan öğrenciler için gönüllü olarak çalıştı. Ayık, Belçika’da Belgesel fotoğrafçılığı okuyor.
Source: İklim Öngel
Ayrılık açıklamasının ardından Pelin Akil'den sürpriz hamle
“Arka Sıradakiler” dizisinin setinde tanışan ve dostlukla başlayan ilişkilerini 2016 yılında evlilikle taçlandıran oyuncu çift Pelin Akil ve Anıl Altan, özel hayatlarıyla yeniden gündeme geldi. 2019 yılında ikiz kızları Alin ve Lina”yı kucaklarına alan çift, uzun süredir magazin dünyasında uyumlarıyla örnek gösteriliyordu. Ancak son dönemlerde artan ayrılık iddiaları, ilk kez net bir açıklamayla doğrulandı. AYRILIK İDDİALARINI DOĞRULADI Geçtiğimiz günlerde katıldığı bir etkinlikte basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Pelin Akil, evliliklerinin sona erdiğini şu sözlerle dile getirdi, “Karı-koca olarak yollarımızı ayırdık ama onun dışında her zaman birlikte olacağız. Çünkü çocuklarımız var ve biz birbirimizi hâlâ çok seviyoruz. Sürekli bir aradayız ama bu başka anlamlara çekilmesin.” YENİ HAMLE GELDİ Açıklamanın ardından dikkat çeken bir gelişme daha yaşandı. Pelin Akil, sosyal medya hesabındaki adından “Altan” soyadını kaldırarak ayrılığı resmileştiren ilk adımı attı. Bu değişiklik, dikkatli takipçilerin gözünden kaçmadı ve sosyal medyada kısa sürede gündem oldu. Boşanma süreciyle ilgili detay paylaşmayan çiftin, çocukları için birlikte vakit geçirmeye devam edeceği öğrenildi.
Source: Haberler
“Doğum gününde saç hediye ettim”
Mustafa Ceceli ile 2017 de nikâh masasına oturan Selin İmer, eşiyle ilgili samimi açıklamalarda bulundu. Selin İmer, konuk olduğu bir programda eşinin 43 üncü yaşında eşine saç hediye ettiğini açıkladı. Selin İmer; Bu doğum günü değil, bir evvelki doğum gününde kendisine 7 bin kök saç hediye ettim dedi.
Source: Habertürk
Servetiyle ilgili bilgilendirme
Bülent Ersoy, Kurban Bayramı nın ikinci günü Bodrum da sahneye çıktı. Ferdi Tayfur’un, İbrahim Tatlıses’in ve kendisinin çok varlıklı sanatçılar olduklarını dile getiren Ersoy, Fethiye’de Tayfur’un çocuklarına miras bıraktığı bir benzin istasyonuna ortak olduğunu açıkladı. Ayrıca Marmaris’te kendisine ait bir adanın bulunduğunu söyleyen Bülent Ersoy; Artık nerede ne varlığım var, takip edemiyorum” ifadelerini kullandı. Servetini çeşitli kurumlara miras olarak bırakacağını söyleyen Bülent Ersoy, evlat edinmeyi düşünüp düşünmediği sorusuna ise şöyle yanıt verdi: Hayır, ben o şefkati gösteremem. Hep ben sevileyim istiyorum. Beraber olduğum bir bey vardı. Hayatımda ilk defa onun çocuğuna ballı – süt kaynatıp içirmiştim. Koynumda yatardı ama yine de bir annenin özverisi, şefkati bambaşka. Ben yapamam.”
Source: Habertürk
Chris Evans eşi Alba Baptista”ya nasıl evlenme teklif ettiğini anlattı
Marvel evreninin sevilen karakteri Kaptan Amerika’ya hayat veren ünlü oyuncu Chris Evans, uzun süredir gözlerden uzak bir yaşam sürüyordu. 2023 yılında kendisi gibi oyuncu olan Portekizli Alba Baptista ile Boston’da dünyaevine giren Evans, özel hayatını genellikle medyadan uzak tutmayı tercih ediyor. Ancak yeni filmi Materialists’in galasında yaptığı açıklamalarla, eşi Alba Baptista’ya evlenme teklifine dair ilk kez samimi detaylar paylaştı. The Knot”a konuşan Evans, teklifin oldukça anlamlı ve kişisel bir dilde gerçekleştiğini belirtti: “Eşime Portekizce evlenme teklif ettim. Kendisi Portekizli olduğu için ‘Benimle evlenir misin?’ demeyi öğrendim. Çok gergindim ve bütün hafta boyunca pratik yaptım!” Ünlü oyuncu, bu süreçte yaşadığı heyecanı ise esprili bir dille anlattı: “O kadar çok çalıştım ki kahvaltı hazırlarken neredeyse yüksek sesle söyleyecektim. Sonra kendi kendime ‘Aman Tanrım! Bu sadece aklıma takılan bir şarkı değil’ dedim.” Evans, teklifin nasıl geçtiğine dair düşüncelerini ise şu sözlerle tamamladı: “Gerçekten gerildim ve aslında berbat ettiğimi düşünüyorum… ama yine de oldu!”
Source: Haber Merkezi
Yeni hamle
2016 da evlenen, Alin ve Lina adında ikiz çocukları bulunan oyuncu Pelin Akil ile Anıl Altan ın evliliklerinde kara bulutlar dolaştığı ve ikilinin yollarını ayıracağı ileri sürülmüştü. YOLLARIMIZI AYIRDIK DEMİŞTİ Geçtiğimiz günlerde boşanma iddialarını doğrulayan Pelin Akil, Karı – koca yollarımızı ayırdık. Onun dışında her zaman birlikte olacağız çünkü çocuklarımız var. Zaten biz birbirimizi seviyoruz her zaman bir aradayız ifadelerini kullanmıştı. YENİ HAMLE GELDİ Pelin Akil, Anıl Altan ile yollarını ayırdıklarını açıklamasının ardından sosyal medya hesabından Altan olan soyadını kaldırdı.
Source: Habertürk
İnsanlar gerçekten tek eşli mi? En iyi evrimsel strateji bu mu?
Çöpçatanlık uygulamalarının sunduğu sayısız seçeneklerin olduğu ve ilişki etiketlerinin evrimleşmeye devam ettiği bir dünyada, insanların aslında tek eşli olup olmadığı sorusu gündemdeki yerini koruyor. Londra”da yaşayan Romanyalı Alina, ilgili tüm tarafların bilgisi ve rızası dahilinde çok eşliliği deneyimledikten sonra kendisine şu soruyu sormaya başladı: Neden toplum olarak tek eşliliğe razı olduk? PRİMATLAR NE SÖYLÜYOR? Bu sorunun yanıtı, insanın en yakın akrabaları olan primatların üreme stratejilerini inceleyerek araştırılabilir. İngiltere”deki Bristol Üniversitesi’nden Dr. Kit Opie, gorillerin çok eşli yaşadığını ve bir erkeğin birden fazla dişiyle birlikte olduğunu belirtiyor. Bu da gruptaki yavruların hepsinin babasının aynı, annelerinin ise farklı olmasına neden oluyor. Ancak Dr. Opie, bu stratejinin yavru cinayetleri nedeniyle sürdürülebilir olmadığını ifade ediyor: “Yavruların öldürülmesi, gorillerin yaşamının çok dehşet verici bir yönü. Yeni gelen bir erkek, kendisiyle kan bağı olmayan yavruları öldürüyor. Böylece dişiler yeniden çiftleşmeye hazır hale geliyor.” Dişi bonobolar ise yavrularının öldürülmesini önlemek ve babayı gizlemek için çok sayıda erkekle birlikte oluyor. İNSANLAR TEK EŞLİLİĞE NEDEN GEÇTİ? İnsanlar da başlangıçta çok eşli bir düzende yaşıyordu. Fakat yaklaşık iki milyon yıl önce bu değişti. Dr. Opie’ye göre bu dönüşümün nedeni iklim değişikliğiydi. Sahra Altı Afrika’da yaşanan kuraklık sonucunda atalarımız büyük gruplar halinde yaşamaya başladı. Bu da daha büyük beyinler ve daha uzun emzirme süresi gerektiren bir yaşam biçimini zorunlu kıldı. Büyük gruplarda, çok sayıda erkek olduğu için babaların kimliğini gizlemek zorlaştı. Dişiler, yavrularını büyütmek için belirli bir erkeğin desteğine ihtiyaç duyduğunda ise tek eşlilik devreye girdi. TEK EŞLİLİK EN İYİ SEÇENEK Mİ? Dr. Opie bu evrimsel geçişin “en iyi” değil, “en işe yarayan” strateji olduğunu söylüyor. Yavaş gelişen insan yavruları, sadece annenin değil, babanın da yoğun yatırımını gerektiriyordu. Bu da tek eşliliği daha işlevsel hale getirdi. Ancak bu doğrudan bir sadakat anlamına gelmiyor. “Bir ömür boyu tek eşe bağlı kalan türler çok nadir” diyen Dr. Opie, gibbonları örnek gösteriyor. Gibbonlar çiftler halinde yaşar ve alanlarını kolayca denetleyebilirler. Ancak insanlar gibi kalabalık sosyal gruplarda bu denetim çok daha zordur. BEYİNDEKİ BAĞLILIK KİMYASI Sadakat ya da bağ kurma isteği yalnızca toplumsal değil, aynı zamanda biyolojik bir mesele. ABD”deki Emory Üniversitesi’nden Sarah Blumenthal, tarla farelerinin beyinlerinde oksitoksin reseptörlerinin fazla olduğunu ve bunun uzun süreli bağları kolaylaştırdığını söylüyor. İnsan beyni de benzer şekilde oksitoksin salgılıyor. Bu hormon fiziksel temas ve bağlanma sırasında devreye giriyor. Ancak dopamin hormonu, yeni deneyimler ve heyecan arzusunu tetiklediği için sadakat konusunda içsel bir çatışma yaratabiliyor. KADINLARDA ÇOK EŞLİLİK MÜMKÜN MÜ? Antropolog Dr. Katie Starkweather, kadınların birden fazla eşe sahip olduğu 50″den fazla kültürel örnek belgelediğini belirtiyor. Nepal, Tibet, bazı Afrika bölgeleri ve Latin Amerika’da kadın çok eşliliğine rastlamak mümkün. Bu düzenlemeler genellikle ekonomik faydalar veya çevresel zorluklar nedeniyle ortaya çıkıyor. Farklı genetik yapıya sahip çocuklara sahip olmak da bu stratejinin bir avantajı olarak gösteriliyor. ÇOK EŞLİLİĞİN ZORLUKLARI Yine de çok eşlilik her zaman kolay değil. Starkweather’a göre birden fazla ilişkiyi sürdürmek zaman, enerji ve duygusal emek gerektiriyor. Bu yüzden dünya genelinde en yaygın evlilik biçimi hâlâ tek eşlilik. ALTERNATİF İLİŞKİLERDE DUYGUSAL DENGELER Alina, geçmiş deneyimlerinde tek eşlilikten fayda görmediğini ve şu anda çok eşli bir ilişki yürüttüğünü söylüyor. “Kıskançlık zor bir duygu ama bence çoğu zaman insanlar birbirine dürüst olmadığında bu daha da yoğunlaşıyor. Dürüstlük varsa baş etmek daha kolay” diyor. Partneri de bu görüşü destekliyor: “Kıskançlık değil, birden fazla sağlıklı ilişkiye gereken çaba esas mesele.” TEK BİR CEVAP YOK Peki insanlar doğal olarak tek eşli mi? Bu sorunun kesin bir yanıtı yok. İnsanlar, yaşadıkları kültür, çevre ve koşullara göre çeşitli ilişki modelleri geliştirmiştir. Bazıları için çok eşlilik; özgürlük ve esneklik, bazıları içinse tek eşlilik daha basit ve yönetilebilir bir yol olabilir. Antropolog Starkweather’ın sözleriyle: “İnsanlar esnek olacak şekilde evrimleşti. Bu, ilişkilerimizi ve evlilik biçimlerimizi de kapsıyor.”
Source: Bbc Türkçe