İnsanlıktan çıkma hallerinin son perdesi…
Açlıktan ölmekte olan çocuklara mama, ilaç, giyecek, bez götürmeye çalışan yardım gemisi Madleen’e İsrail el koydu. 12 aktivist gözaltına alındı. Soykırıma varan savaş… Savaşın kuralları da vardır. Bizim Babıâli’mizi anlatmaya çalıştığımız söyleşinin içinde, Zeynep Avcı , çok can sıkıcı gelişmelerin yaşanmakta olduğu bir süreçte, sevgili felsefe bilgemiz Prof. Mübeccel Kıray ’a kaygılarını aktarırken dünyanın en karamsar gelişmelerinin yaşandığı günler üzerinden, çok anlamlı sonuç değerlendirmelerini de paylaşmıştı. Ülkemizde yaşadığımız dibe vuruş, karanlık günlerde, iyimserliğin de açıklaması olabilecek Kıray Hoca’nın altını çizdiği çarpıcı sözlerden bir iki cümle ile “Ülkemizde yaşanan karanlık günler ile dünya çapında yaşanan olumsuz gelişmeler arasında da doğrudan yaşanan sıkı bağların ilişkisi izlendiğinde. İnsanlığın devamı, nefes alınabilmesinin de çıkış yolları arasındaki bağlar, insalık, uygarlıklar tarihlerinin içindeki yaşanmışlıklar üzerinden bir bir gözlemlenebiliyor. Birinci, ikinci dünya savaşlarını yaşatan karanlık günler, insanlık, barış adına nefes alınabilen süreçler…” *** Yine Amerika’dan dünyaya pompalanan çok kirli bir ittifakının sonuçları üzerinden, bizi doğrudan etkileyenleri Ortadoğu üzerinden kurulmuş tuzakların en ağır sonuçlarının yaşanmakta olduğu günlerin tanıklıklarıyla yüzleşip duruyoruz. Ülkemiz topraklarından ise her yerden birden fışkıran hak arayışlarının güçlenen sesleri yükselişte. Saray ittifakı panikatakla, operasyon üzerine yeni operasyonlar üreterek, yargısız infaz suçlamalarını, her geçen günde yeni bir operasyon numarası kaydı ile çoğaltarak sindirme düşünde. Ters teptiğini algılayabilmenin uzağında… Üretimin her alanında, tarımı, sanayisi, iş bulabilme olanakları giderek küçülmüş, geri tepen krizleriyle, çaresizlik, çözümsüzlükten beslenen toplumsal bilinçlenme ile hak arayışların sesleri susturulamıyor. Bayram günlerinde çaresiz, herkes kendi çapında kesesinin küçüklüğüne bakmaksızın, içi titreyerek yaptığı harcamalarla, borçlanmaları, yaşamlarını sürdürebilme gerçekleriyle yüz yüze kalacak. Bugün, kaldığımız yerden, kendi gerçeklerimizle, “Nerede kalmıştık” sorgulamalarımızla yüz yüzeyiz. Bayram günlerinin kargaşasında öğrendiklerimizle, yargısız infazlarla Silivri’de toplananlar sığdırılamayınca, çaktırmadan başka başka yerlere taşındıklarndan, aileleri görüş için uzun yolculuklar yapmak gerçeği ile yüzleşivermişler. Saray erki, “İnadım inat, bana hak yaptığım yeni yol yürüyüşlerimden sizleri ezer, cezaevlerine sınırsız tıkabilirim” havalarını sürdürebilecek mi? *** Trump , kendisini yeniden yaratmış, yıldız yapmış reklamcısı ile savaşırken İsrail’in her adımında arkasında durma siyasetinde, Filistinli çocukların öldürülmelerine seyirci kalıyorken sizce, Cumhurbaşkanı Erdoğan ’ın hangi ölçeklerde arkasında duramayı seçecektir? Seçse neleri değiştirebilecektir? Ortadoğu’da kimin eli kimin cebinde? Ortadoğu bataklığında kimler kimlerin yanında? Toz duman… Yoksa siz ülkemizin gidişi üzerinden hâlâ karamsar mısınız? Bu kadar karanlığın ardından günün aydınlanmayacağına inanmayanlardan, doğanın gerçeklerine karşı çıkmaya kalkışanlardan mısınız?
Source: Şükran Soner
CHP intihar mı ediyor?
Erdoğan/AKP-Bahçeli/ MHP-HÜDA PAR iktidarı, siyasal ömrünün sonuna gelmişken ve bu nedenle pervasız bir biçimde hem Demokratik Rejimi’n kalıntılarını hem de CHP’yi yok etmeye çalışırken: ABD’nin desteğiyle, Suriye’deki rejimin devrilmesinden ve Emperyalizmin emrindeki Radikal Siyasal İslamın ülkeye hâkim olmasından sonra… Suriye’nin kuzeydoğusunda kurulan ve Büyük Kürdistan’ın bir parçası olarak düşünülen bölgedeki oluşumlarla birlikte, bu oluşumlara Türkiye’nin desteğini almak için, PKK’nin tasfiyesi gündeme geldi… Ve Erdoğan uluslararası dengelerin bu sonucunu, kendi iktidarını uzatmak için “Terörsüz Türkiye” sloganı ile gündeme oturttu. *** İktidarın kurduğu, benim “Şahsım Devleti” dediğim, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” , hem “Sistemin” yetersiz ve yanlış olmasından hem de onu işletmeye çalışanların yetersiz ve yanlış kişiler olmalarından kaynaklanan bir biçimde: Ülkenin hem kaynaklarını bitirdi ve Türkiye’yi iflas ettirdi hem de ülkedeki can ve mal güvenliğini ve bunun güvencesi olan yargıyı neredeyse yok etti. Şimdi bitmiş olan ömrünü uzatmak için muhaliflerini hem hapsediyor hem de onlara “Meclis’te Ortak Komisyon” adı altında işbirliği öneriyor: “Komisyon”un adı ile oynayarak “Yeni Anayasa Komisyonu” adını “Barış Süreci Komisyonu” yapıyor ve böylece hem muhaliflerini hem de seçmeni aldatmaya çalışıyor. *** CHP Kılıçdaroğlu liderliğinde, pek çok stratejik ve taktik hata yaptı ve sonuçta, 2023 Genel Seçimlerini kaybetti. Daha önce bu sütunda da belirtilmiş ve ısrarla eleştirilmiş olan bu hataların en belli başlı olanlarını şöyle özetleyebilirim: 1) Toplumda ve özellikle de CHP seçmenleri arasında, partinin Atatürk Devrimlerine, hukuk devletine, özellikle de laikliğe yeterince sahip çıkmadığı izlenimine yol açtı. 2) Parti içi hizipler ve farklı gruplar arasındaki dengeleri korumadı, Atatürkçülerin partiden kopuşlarını engellemedi. 3) İktidarın dinci dilini kullandı; kendi dilini, mantığını ve kavramlarını oluşturamadı. 4) 2007 yılında cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin referanduma sunulmasına boyun eğdi. 5) 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın Başbakanlıktan istifa etmeden seçime girmesini kabul etti. 6) 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, AKP’nin Hükümet kuramaması karşısında, Erdoğan’ın, Hükümet kurma görevini kendisine vermemesine ve seçimi 1 Kasım’da yenilemesine boyun eğdi. 7) 2016’da milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına onay verdi. 8) 16 Nisan 2017’de Demokratik rejimin mantığına ve varlığına aykırı olan Halkoylamasına ve bu halkoylamasının Olağanüstü Hal altında yapılmasına boyun eğdi; yasalara aykırı olarak yapılan oy sayımına, resmi ve gerçek olmayan sonuçların “Atı alan Üsküdar’ı geçti” söylemiyle ilan edilmesine karşı, eylemsiz kaldı! 9) 2023 Seçimlerinden önce kurduğu 6’lı masanın katılımcılarını yeterince tanıyamadı ve onların oyununa gelerek hem Birinci Silivri Trajedisi’nin sorumlusu olan Adalet Bakanı’nı ve AKP’ye gönül vermiş olan kişileri Meclis’e soktu hem de kazanılması neredeyse garanti olan seçimi kaybetti. Bu büyük yenilgi, Parti Örgütü’nün silkinişiyle aşıldı ve Kurultay’da, Kılıçdaroğlu’nun yerine Özgür Özel getirilerek 2024 yerel seçimlerinde büyük bir başarı elde edildi ve CHP Türkiye’nin birinci partisi oldu. *** CHP, gerek geçmişiyle gerek ideolojisi ve programıyla, Temel Hak ve Özgürlükleri herkes için de isteyen, Demokrasiyi herkes için savunan, tek ve biricik parti niteliğindedir: Bu niteliğiyle, “Hemen seçim isterken”, yine İktidarın yörüngesine girerek, “Barış Süreci Komisyonu” diye adı değiştirilmiş olan ama aslında “Yeni Anayasa Komisyonu” olan “Komisyon”a katılması ve böylece İktidarın ömrünü uzatması, hem Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin hem de yine Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihe gömülmesine yol açacaktır!
Source: Emre Kongar
Diktatör kavurma
Eğitimsiz, mesleksiz, suça eğilimli bir tipti, ülkesi bağımsızlık mücadelesi verirken, o gitti ülkesini işgal etmiş olan sömürge ordusuna katıldı, böylesine karaktersiz biriydi, “er” rütbesiyle sömürge ordusunun saflarında tetikçilik yaptı, sömürge ordusu ödül olarak bunu “çavuş” yaptı, neticede ülkesi bağımsızlığını kazandı, sömürgeciler kovuldu, bu haysiyetsiz herif tık diye saf değiştirdi, sanki pek vatansevermiş gibi kendi ülkesinin ordusuna katıldı, kendisi gibi haysiyetsizlerle birlikte ordu içinde örgüt kurdu, ilkokul diploması bile yokken kendisini “orgeneral” ilan etti, darbe yaptı, ülke yönetimini ele geçirdi, kendisini “genelkurmay başkanı” ilan etti, milli mücadeleyle sömürgecileri kovan, ülkesini bağımsız hale getiren yurtsever devlet başkanını öldürdü, yurtsever başkanın yerine kendisini “devlet başkanı” ilan etti, siyasi parti kurdu, ülkede başka parti kurmak yasaktı, bütün muhalifleri ya öldürdü ya hapse attı, güya ülkeyi seçime götürdü, 1967’den 1985’e kadar tek parti ve tek aday olarak bütün seçimleri kazandı, habire cumhurbaşkanı seçildi, 1990 yılında lütfetti, başka siyasi partiler kurulmasına izin verdi, güya demokratik anayasa hazırlanmasına izin verdi, ama, her türlü sandık hileleriyle seçilmeye devam etti, anayasaya göre 1998 yılında son kez cumhurbaşkanı seçilmişti, 2002’de aday olmaması gerekiyordu, şak, anayasayı değiştirdi, aday olma sınırlamasını ortadan kaldırdı, gene aday oldu, gene her türlü hile hurdayla seçildi, ülke halkı sürünürken, diktatörün kendi ülkesini soyarak elde ettiği 5 milyar dolar serveti vardı, bu parayla Avrupa ülkelerinde şirketler satın aldı, gayrimenkul yatırımları yaptı, 2005 yılında cumhurbaşkanıyken kalp krizi geçirdi, öldü… Ülke kurtulduğunu zannediyordu… Şak, ülkeyi 38 yıl aralıksız yöneten diktatörün yerine oğlu geçti… Ülkeyi babası yönetirken babasının partisinden milletvekiliydi, babasının hükümetinde madenlerden ve ulaştırmadan sorumlu bakandı, babasının yaptığı anayasaya göre cumhurbaşkanlığına aday olanların 40 yaşını doldurmuş olması gerekiyordu, e diktatörün oğlu 35 yaşındaydı, şak, henüz babası yaşarken sürpriz bir gelişme yaşandı, ordunun baskısıyla anayasa değiştirildi, aday olma yaşı 35’e indirildi, belli ki kalp krizi filan hikayeydi yani, babasını öldürüp oğlunu onun yerine geçirmek için anayasal kılıf hazırlanmıştı, baba kalp krizinden öldü, iktidar medyası derhal fotokopi gibi aynı cümlelerle aynı haberi servis etti, “sayın cumhurbaşkanımız ölmeden önce oğlunu kendi yerine aday göstermişti, milli ordumuz da sayın cumhurbaşkanımızla aynı fikirde” diye yayın yaptılar, güya seçim yapıldı, oğlu 36 yaşında babasının yerine cumhurbaşkanı seçildi, seçimde hile yapıldığını söyleyen muhalifler ya öldürüldü ya hapse atıldı, “bana karşı darbe planlıyorlar” diyerek kendi kardeşlerini bile tutuklattı, protesto gösterileri kanlı şekilde bastırıldı, binlerce muhalif ülkeden kaçmak zorunda kaldı, babasının partisini kapattı, kendisine yeni parti kurdu, ülkede kendisini seven bir kişi bile yoktu ama, yüksek seçim kurulu sonuçlarına göre her seçimi en az yüzde 60’la yüzde 70’le kazandığı açıklandı, muhalefetin seçim sonuçlarına yönelik itirazları anayasa mahkemesi tarafından devamlı reddedildi, 2020’deki seçimi kazanınca babasının yaptığı anayasayı değiştirdi, kendine yeni anayasa yaptı, başkanlık sistemini lağvetti, güya parlamenter sisteme geçildi, konsey başkanlığı diye bir makam icat etti, “cumhurbaşkanlığı sembolik olsun, meclisin çoğunluğunu kazanan konsey başkanı olsun, adaylık sınırlaması olmasın” dedi, yani “seçimi kazanmaya devam edersem süresiz olarak, ömrümün sonuna kadar konsey başkanı kalabileyim” dedi, üyelerini kendisinin seçtiği anayasa mahkemesi bu anayasayı kabul etti, e tabii ilk seçimde meclisin tamamını kazandığı açıklandı, konsey başkanı oldu, 38 yıl babası yönetti, 20 yıldır oğlu yönetiyor, 8 milyon nüfuslu ülke, dünyanın en cahil kalmış ülkelerinden biri, her üç kişiden ikisi okuma yazma bilmiyor, her dört kişiden üçü kabile kültürüyle ilkel şartlarda yaşıyor, menenjit, kuduz, ülkenin normali haline gelmiş vaziyette, o kadar yaygın görülüyor, ülkenin yüzde 90’ında hastane mastane yok, belediye başkanlığı seçimi yapılmıyor, şehirleri atanmış valiler yönetiyor, demiryolu yok, ülke genelinde sadece iki bin kilometre asfalt yol var, sanayi üretimi sıfır, tarımsal üretim bile yok denecek kadar az, hukuk ve basın başta olmak üzere, her türlü insani özgürlük yasak, sadece din serbest, sadece dinde özgürlük var, ülkenin yüzde 50’si hristiyan, yüzde 20’si müslüman, yüzde 30’u yerel inanışlara sahip, dini bayramlar resmi tatil, diktatör baba-oğul yarım asırdan fazla süredir bu ülkenin adeta kanını içtiler, ahali sürünürken babasının 5 milyar doları vardı, oğlunun ise özellikle ülkesindeki madenleri zimmetine geçirdiği için 10 milyar dolar serveti olduğu biliniyor, “demokrasiye saygılıyım, anayasaya bağlıyım, ülkemin ve halkımın istikrarı için 2030 yılında yeniden aday olmayı düşünüyorum” diyor, çünkü, babadan devraldığı ülkeyi toruna devretmeyi düşünüyor.
Batı Afrika ülkesi Togo.
Sayın diyanet işleri başkanlığımız, kurban bayramında, baba-oğul diktatörlerin Togo’sunda 2 bin 100 kurban keserek, Togolulara dağıttı… Türkiye’nin camilerinde kurban bağışı topladılar, yoksulluk sınırının altında yaşayan, hatta açlık sınırının altında yaşayan, ihtiyaç sahibi Türk vatandaşlarına dağıtacaklarına, götürüp, Türkiye’ye tee yedi bin kilometre uzaklıktaki dolar milyarderi diktatörün ülkesi Togo’da dağıttılar.
Peki, sadece Togo’da mı kurban keserek dağıttılar, hayır…
Mali’yi mesela, darbeci albay yönetiyor, demokrasiyi askıya aldı, seçimleri süresiz iptal etti, sayın diyanetimiz diktatörün Mali’sinde 6 bin 900 kurban keserek, dağıttı.
Nijer’i darbeci general yönetiyor, güya cumhurbaşkanlığı muhafızıydı, kendisinden önceki darbeci cumhurbaşkanına darbe yaptı, kendi kendisini “anavatanı koruma ulusal konseyi başkanı” ilan etti, sayın diyanetimiz bu Nijer’de 14 bin kurban keserek, dağıttı.
Çad’ı duayen diktatörün diktatör oğlu yönetiyor, babası 30 yıl demir yumrukla yönetti, öldürüldü, yerine oğlu geçti, kendi kendini hem mareşal ilan etti, hem devlet başkanı ilan etti, sayın diyanetimiz babadan oğluna devredilen Çad’da 7 bin kurban keserek, dağıttı.
Gabon’u 56 yıldır baba-oğul diktatörler yönetiyordu, iki yıl önce darbe oldu, şimdi darbeci general yönetiyor, ki zaten bu darbeci general de devirdiği diktatörün kuzeniydi, sülalece diktatörler yani… Sayın diyanetimiz Türkiye’nin camilerinde kurban bağışı topladı, sonra götürüp bu Gabon’da 5 bin kurban keserek, dağıttı.
Gine’yi darbeci albay yönetiyor, aslında onbaşıydı, kendi kendine albay rütbesi taktı, darbe yaptı, yönetimi ele geçirdi, kendi kendini devlet başkanı ilan etti, sayın diyanetimiz bizim ülkemizde ihtiyaç sahibi insan yokmuş gibi, Gine’de 4 bin kurban keserek dağıttı.
Ekvator Ginesi’ni 1979 yılından beri aynı kişi yönetiyor, amcası diktatördü, 1979’da amcasına karşı darbe yaptı, amcasını kurşuna dizdirerek idam etti, o günden beri 46 yıldır iktidarda oturuyor, sandıklarda hile yapıldığı için seçimlerde yüzde 97 oy alıyor, itiraz edeni öldürtüyor, ülkenin petrolünü zimmetine geçirdi, 15 milyar dolar kişisel serveti var, parasını Amerikan bankalarında tutuyor, üstelik herif bildiğin yamyam, dünya medyasında şakır şakır haber oluyor, insan beyni ve insan testisi yediği öne sürülüyor, sayın diyanetimiz bu yamyamın Ekvator Ginesi’nde 5 bin kurban keserek, dağıttı.
Kamerun’u 1982’den beri aynı kişi yönetiyor, her seçimde anayasayı değiştiriyor, işine nasıl geliyorsa anayasayı o hale sokuyor, böyle böyle 43 yıldır iktidarda oturuyor, kişisel servetinin 10 milyar dolar civarında olduğu konuşuluyor, servetini Fransa bankalarında tutuyor, Fransa’da gayrimenkuller alıyor, tatillerini de Fransa sahillerinde geçiriyor, her tatile gittiğinde beş yıldızlı otellerde 50 oda kapatıyor, günde en az bir milyon dolar harcıyor, sayın diyanetimiz bu diktatörün Kamerun’ununda 4 bin kurban keserek, dağıttı.
Kongo’yu 1979’dan beri aynı diktatör yönetiyor, 46 yıl önce ülkenin başına çöreklendi, geliş o geliş, ülkenin yeraltı zenginliklerini zimmetine geçirdi, ülkenin petrolünü ihraç ediyor, parasını kendi cebine akıtıyor, 10 milyar dolardan fazla serveti olduğu biliniyor, servetini oğlu yönetiyor, e armut dibine düşer, Fransa’da yaşayan oğlu bir ara babasının servetini zimmetine geçirmeye kalkıştı, diktatör bunu öğrenir öğrenmez Fransa’dan yardım istedi, Fransa derhal devreye girdi, diktatörün oğluna karapara soruşturması açtı, diktatörün oğlu Fransa’da tutuklanacağını anlayınca babasından çaldığı paraları babasına iade etti, diktatör bu sayede servetini kurtardı, sayın diyanetimiz camilerimizde bağış topladı, bağışları götürüp bu Kongo’da 4 bin kurban keserek, dağıttı.
Uganda’yı 1986’dan beri aynı diktatör yönetiyor, yolsuzluktan soykırıma, seçim sahtekarlığından işkenceye kadar her türlü suçu pervasızca işliyor ama, paralı askerlerden oluşturduğu polis devleti sayesinde 39 yıldır iktidarda oturmaya devam ediyor, sayın diyanetimiz bu Uganda’da 6 bin kurban keserek, dağıttı.
Daha da saymak isterdim ama, ne Afrika’daki diktatörler sığar bu sayfaya, ne de sayın diyanetimizin bu Afrika’da kesip dağıttığı kurban… Zimbabwe’yi mesela, 37 yıl boyunca tek başına yöneten ve 10 milyar dolardan fazla servet yapan diktatör, 93 yaşına gelmesine rağmen, gözü doymadığı için iktidarı bırakmıyordu, 37 yıl boyunca tetikçi olarak beslediği kendi ordusu ültimatom verdi, “ya sana sunduğumuz emeklilik paketini kabul et, ya da darbe yaparak seni asalım” dediler, emeklilik paketini kabul etti, mutlak dokunulmazlık garantisi, yani yargılanmama garantisi, yurt dışı seyahat masraflarının karşılanması, sağlık harcamalarının karşılanması, güvenlik harcamalarının karşılanması, başkanken oturduğu 25 odalı malikanenin kendisine ömür boyu tahsis edilmesi ve aylık 125 bin dolar maaş ödenmesi karşılığında, lütfetti, başkanlık görevini bıraktı, ama, emekliliği kısa sürdü, 95 yaşındayken Singapur’da öldü, bu diktatörün yerine yardımcısı geçti, ülkeyi şu anda 37 yıllık diktatörün sağ kolu yönetiyor, sayın diyanetimiz işte bu Zimbabwe’de bin 500 kurban keserek, dağıttı.
Afrika’da şu anda iktidarda oturan diktatörlerin toplam servetlerinin 180 milyar dolar olduğu tahmin ediliyorken, sayın diyanetimiz Türkiye’nin camilerinde kurban bağışı topladı, kendi vatandaşlarımıza dağıtacağına, götürüp diktatörlerin ülkelerine dağıttı.
Camilerimizde toplanan kurban bağışları “diktatör kavurma” oldu yani.
“Darbe anayasasının yerine sivil anayasa yapacağız” diyenlere, cümleten hayırlı kavurmalar dilerim.
Source: Yılmaz Özdil