Özgürlükten daha kutsalı var mı?
Anneleri Najmeh’le tatlı çekişmeleri genellikle kuşak çatışması üzerinden olan iki kız kardeş, Rezvan ve Sana için ‘kapsama alanları’ artık daralmak zorundadır. Nedeni ise şudur: Yaklaşık 20 yıldır sisteme sımsıkı bağlı bir memur olarak çalışan babaları İman, Tahran’daki Devrim Mahkemesi’nde soruşturma hâkimliğine terfi etmiştir. Bu durum daha iyi bir hayat standardı sunsa da aynı zamanda ailenin genç üyeleri için kimi kısıtlamalar anlamına gelmektedir. Anne kızlarını uyarır; artık sosyal medya paylaşımları, açık adresler yoktur. Çünkü rejim muhalifleri için hedef olabilirler. Tam bu süreçte Mahsa Amini adlı kadının, zorunlu başörtüsüne karşı çıktığı için tutuklanması ve ardından da hayatını kaybetmesiyle ülkede iktidara yönelik başkaldırılar yoğunlaşmıştır. Halk sokaklarda rejime olan öfkesini kusarken kolluk kuvvetleri de toplumsal isyanı şiddete başvurarak bastırmaya başlamıştır. Kızlar bu tabloda isyancılar safındadır. Derken babaya kendini koruması için verilen silah kaybolunca İman, eşi ve kızları arasındaki çatlak giderek büyür ve ortama büyük bir paranoya hâkim olur. BÜTÜN EKİP SORGUYA ÇEKİLDİ İranlı yönetmen Mohammad Rasoulof ‘molla rejimi’nin sevmediği bir sinemacı. 1972, Şiraz doğumlu sanatçının, çektiği filmler yüzünden başı sistemle daha önce de belaya girmiş, hapis cezası almıştı. 2020 yapımı çalışması ‘Şeytan Yoktur’la (Sheytan vojud nadarad) Berlin’de ‘Altın Ayı’yı alan ama ödül törenine katılamayan Rasoulof, yukarıda konusunu özetlediğim son filmi ‘Kutsal İncirin Tohumu’nda (Dâne-ye anjir-e ma’âbed) hak bellediği yolda yürümeye devam ettiğini gösteren bir yapıta daha imza attı. Lakin Cannes’a kabul edilen bu hamle, anlattıkları ve İran’da yaşanan zulmü sinema yoluyla bütün dünyaya gösterdiği için cezalandırıldı. Filmdeki bütün ekip sorguya çekilirken hem ülkeden çıkmaları yasaklandı hem de filmin Cannes’daki yarışmadan çekilmesi istendi.Mayıs 2024’te avukatı Rasoulof’un kırbaçlanma, para cezası ve mallarına el konulmasının yanı sıra sekiz yıllık hapse mahkûm olduğunu açıkladı. Yönetmense bu durumda çareyi kaçmakta buldu ve nihayetinde Almanya’ya sığındı. Kaçış eylemini gerçekleştirdikten sonra The Guardian gazetesine verdiği söyleşide de durumu şöyle açıkladı: “Görevim İran’da neler olup bittiğini ve İranlı olarak sıkışıp kaldığımız durumları aktarabilmek. Bu, hapishanede yapamayacağım bir şey değildi.”İşte böyle meşakkatli bir sürecin ifadesi olan ‘Kutsal İncirin Tohumu’ son derece iyi yazılmış bir senaryoya sahip. Hikâyenin başında anne, eşini koruyup kollamak adına kızlarına birtakım yasaklardan bahsederken cümle arasına sık sık rejime olan inancını da sıkıştırıyor. Lakin gösteriler sırasında Rezvan’ın üniversiteden arkadaşı Sadaf’ın hiç ilgisi olmamasına karşın gördüğü polis şiddeti, aldığı darbeler ve annelerinin genç kızın kanlı yüzünden çıkardığı saçmalar kırılmanın ilk işaretleridir. Akabinde silahın kaybolmasıyla birlikte İman artan paranoyasıyla ailedeki herkesi olası suçlu ilan edip arkadaşı Alirezah’tan yardım isteyerek eşini ve kızlarını sorguya çektirir. Peşi sıra Tahran’ı terk edip taşradaki kır evlerine giderler ve aralarındaki mesafe iyiden iyiye açılır.Faşizan rejimlerin sinemacıları, sansür belası yüzünden dertlerini çoğu kez metaforlar yoluyla anlatırlar, burada aslında pek bir metafor yok. Rasoulof tıpkı vatandaşları Maryam Moghadam ve Behtash Sanaeeha’nın ‘En Sevdiğim Pastam’da yaptıkları gibi sistemin kendinden olmayana karşı gösterdiği şiddeti, kadınlara yapılan baskıyı, bireylerine saldığı korkuyu açık bir şekilde perdeye taşımış. Belki metafor değil ama simgesellik açısından şu söylenebilir: İman aslında rejimin kendisidir ve tıpkı gücü bulduklarında bu rejimi yıkacak vatandaşlarına ilişkin duyduğu korku gibi o da birtakım yalan değerlerle ayakta tuttuğu ev içi hiyerarşiyi yok edecek unsurlar olarak öngördüğü eşinden ve kızlarından şüphelenir. Nihayetinde bu paranoya ruhunu kemirir. Bütün bu aşamalarda kızlar devleti ve kanunlarını kutsallık ve din üzerinden savunan babalarına şu ifadeyle cevap veriyorlar: “Ya ülkenin kanunları yanlışsa!” İman konuşmayı devam ettirirken “Allah’ın kanunu yanlış olamaz” diyor. Kızlarsa bu tespite şöyle itiraz ediyorlar: “Bunun Allah’ın kanunu olduğundan bu kadar nasıl emin oluyorsun?”Mohammad Rasoulof, Mahsa Amini’nin ölümüyle tırmanan toplumsal başkaldırı sırasında yaşananların gerçek görüntülerini yedirdiği filminde İman’ın kaybolan silahını o ünlü Çehov saptamasındaki gibi bir gerilim unsuru olarak kullanıyor. İman’da Missagh Zareh’in, Rezvan’da Mahsa Rostami’nin, Sana’da Setareh Maleki’nin muhteşem oynadığı yapımın göz kamaştırıcı performansıysa anne Najmeh rolündeki rejim karşıtı oyuncu Soheila Golestani’den geliyor.Bu yıl Oscar’larda Almanya’yı temsil edecek ‘Kutsal İncirin Tohumu’, geçen yıl Cannnes’da Jüri Özel Ödülü’nü aldı. Ödüller tabii ki sübjektiftir ama hem sinemasal açıdan güçlü hem yaratıcılarının neredeyse hayatlarına mal olan böylesi bir yapıtın yerine Sean Baker’ın ‘Anora’sının En İyi Film’le taçlandırılması bana haksızlık gibi geldi.Son olarak Rasoulof’un geçen yıl The Guardian’a verdiği söyleşiden bir bölümü paylaşayım: “Aklımda çok yakında dönme fikri var ama bu durum sanırım ülkeyi terk eden tüm İranlılar için geçerli. Hepsinin hazır bir bavulu var.” ‘ACILARA TUTUNMAK’ Baba bir nakliyat şirketinde kamyon şoförü, anne ne yazık ki amansız bir hastalığın pençesinde, babaanneyse aileyi toparlamaya çalışıyor, keza yenge de… Küçük kardeşi Ali’ye göz kulak olan, öte yandan sınıfın en çalışkanı kimliğiyle dikkat çeken Fidan ise LGS’yle iyi bir okulda öğrenimini devam ettirmeyi amaçlıyor. Ne var ki üzerlerine çöken kara bulutlar bir türlü dağılmıyor…Ayçıl Yeltan ilk uzun metrajı ‘Fidan’da çok sevdikleri bir parçanın kaybıyla doğan boşlukta salınan bir ailenin bu dertle başa çıkma, daha doğrusu çıkamama halleri üzerinden bir hikâyeyi perdeye taşıyor. Anlatının merkezindeyse onca acıya, savrulmaya rağmen henüz hayat yolculuğunun başlarındaki gencecik bir kız var. Yaşananların etkisiyle içine kapanan Fidan, kendisini kurtaracak en önemli dal olan iyi bir liseyi kazanma seçeneğini bile reddeder hale geliyor. Babaysa süreçten en çok etkilenen kişi olarak kızından daha da kötü bir noktaya taşınıyor. Ayçıl Yeltan bu acılı öyküyü az diyaloglu, müziğin öne çıktığı bir anlatımla sunarken görsellik cephesinde de olayların biçimlendiği sahil yöresinin çarpıcı manzaralarından yararlanmış. İskandinav diyarlarının duygularını çok belli etmeyen ama anlatım yoluyla hissiyatı seyirciye geçen yapımlarını andıran ‘Fidan’da Alican Yücesoy, Ayça Bingöl, Göksel Kortay, Gürkan Uygun ve genç yetenek Leyla Smyrna Cabas’tan oluşan kadronun performansları da gayet tatminkâr. Babaannede usta bir ismi, Göksel Kortay’ı izlemek ayrı bir mutluluk tabii ki. Ben görüntü yönetmeni Arda Yıldıran’ın kadrajlarını da beğendim. Bu arada Ayça Bingöl filmdeki performansıyla son Antalya Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü kazanırken filmin kurgusuna imza atan Melike Kasaplar yine Antalya’da En İyi Kurgu ödülünün sahibi olmuştu. FİDAN ◊ Yönetmen: Ayçıl Yeltan◊ Oyuncular: Alican Yücesoy, Ayça Bingöl, Göksel Kortay, Gürkan Uygun, Leyla Smyrna Cabas, Ilgın Bingöl, Ömer Asaf Bilgin, Pınar Tuncegil Türkiye yapımı VE DİĞER SEÇENEKLER◊ Yaz tatilinde ailesiyle dedesinin yanına giden Efe, burada kendisi için son derece ilginç bir dostla, satrançla tanışacaktır. Murat Yıldırım, Büşra Pekin, Erdal Özyağcılar, Ezo Sunal, Mert Ege Ak, Ebrar Alya Demirbilek, Nehir Nazlı Yağcı ve Ayaz Gülşen’in rol aldığı, Türkiye’nin ilk satranç konulu reel-animasyon filmi ‘ŞamPİYONlar’ı Mustafa Kotan yönetmiş.◊ Haftanın menüsündeki diğer yapımlar şöyle: ‘Karantina’ (Yön: Ahmet Topuz), ‘Kardeş Takımı 2’ (Yön: Bedran Güzel).
Source: Uğur Vardan
2024’TE TÜRK DIŞ POLİTİKASI (6) 2024, Hakan Fidan’ın profilinin güçlendiği bir yıldı
Bu açıdan baktığımızda, geride bıraktığımız 2024’ün Fidan’ın bu çizgisinin Türkiye’nin dış ilişkilerinde belirgin bir şekilde yerleşmeye başladığı, kendisinin gerek kamuoyunun gerek uluslararası alandaki muhataplarının karşısına güçlenen bir profille çıktığı bir yıl olarak geçtiği söylenebilir.Genel hatlarıyla soğukkanlı, hamasetten uzak duran, savunduğu pozisyonları büyük ölçüde bir mantık örgüsüne dayalı tezler üzerinden formüle ederek, muhatapları ile müzakereleri bu çerçeveye çekmeye çalışan bir diplomasi tarzından söz ediyoruz.*Fidan’ın geçen yıl içinde ele aldığı kritik konulara baktığımızda, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine vetosunu kaldırmasına giden süreçte ABD’den F-16 savaş uçaklarının alımının olumlu bir şekilde sonuçlandığı dosyada, ABD’li mevkidaşı Antony Blinken ile yürüttüğü müzakereler önemli başlıklardan biridir.Bunun gibi, ABD ile ilişkilerde S-400 meselesiyle de bağlantılı olarak F-35 alımının önünün açılması ve Türkiye’nin CAATSA yaptırımlarından çıkartılması konularında formül arayışlarına girişilmişse de, Fidan’ın “ayak bağı” olarak nitelediği bu dosyada henüz bir sonuç alınamamıştır. Muhtemelen bu sıkıntılı dosyanın aşılabilmesine ilişkin arayışlar yeni Trump yönetimini bekleyecektir.İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırım nedeniyle İsrail’e karşı uluslararası bir seferberliğin yürütülmesi hedefi, Fidan’ın 2024 yılı boyunca süreklilik içinde en temel meşguliyetini oluşturmuştur.*Bu değerlendirmede, kendisinin Dışişleri’nin başına, tam 13 yıl süreyle Milli İstihbarat Teşkilatı’nı yönettikten sonra gelmesinin yarattığı bir sonucun da altını çizmeliyiz. Geniş tecrübeye dayanan bir istihbaratçı bakışının, belli ölçülerde diplomasi alanındaki mesaisine de taşınması bir bakıma kaçınılmaz bir durumdur.Fidan dışişleri bakanı olarak özellikle bölge ülkeleriyle ilişkileri yürütürken, bu alandaki uğraşı MİT döneminden gelen kayda değer bir saha tecrübesi, dosya bilgisiyle de destekleniyor.Bu durumun önemli bir yansıması, değindiğimiz tecrübenin Fidan’ın yürüttüğü bölgesel diplomaside sıkça kendisini gösteren güvenlikçi bakışta karşımıza çıkmasıdır.Fidan’ın 16 Ocak 2024 tarihinde TBMM’de terörle mücadeleye ilişkin bilgilendirme oturumunda yaptığı ve PKK ile mücadeleyi Türkiye’nin Suriye ve Irak’a dönük politikasının merkezine oturtan konuşması bu bakışı ortaya koyan kayda değer bir referans metindir.*Yine Fidan’ın 2024 yılı mesaisi değerlendirildiğinde, HTŞ’nin kasım ayı sonunda Halep’e dönük askeri harekâtı ile başlayan ve kısa zamanda Esad rejiminin çöküşüyle Suriye’de büyük bir depreme sahne olan geçen aralık ayındaki hareketlilik, başlı başına bir değerlendirmeyi gerekli kılıyor.Aralık ayının, temaslarının içeriği ve sonuçları itibarıyla Fidan’ın bütün bir yıl içindeki mesaisinin belki de en kritik bölümünü oluşturduğunu söylemek hata olmaz.Rejimin devrilmesi sonrasında uluslararası alanda bütün projektörler Türkiye’ye çevrilince, Dışişleri Bakanı Fidan da kendisini yoğun bir diplomasi seferberliğinin ortasında bulmuştur. Fidan’ın 22 Aralık’ta Şam’a giderek Suriye’nin fiili lideri Ahmet eş Şara ile yüz yüze temas kuran ilk yabancı dışişleri bakanı olması önemli bir başlangıçtır.Bu ziyaret, 14 Aralık tarihinde Ürdün’ün Akabe kentinde düzenlenen ve önde gelen Batılı ülkelerle kilit Arap ülkelerinin, ayrıca BM’nin de katıldığı toplantıda yeni rejimden beklentilere dönük ana parametreleri içeren uluslararası konsensüsün şekillenmesinin sonrasında gerçekleşmiştir. Akabe toplantısında hazır bulunan Fidan, aslında bu konsensüsü Eş Şara’ya ilk aktaran kişi olmuştur.*Burada vurgulanması gereken bir nokta, Türkiye’de iktidar blokuna yakın kesimlerde Suriye’deki gelişmeler üzerine beliren coşku dalgasına karşılık, Fidan’ın soğukkanlılığını koruyan, rasyonel bir hatta durmakta oluşudur.Fidan’ın yeni dönemde Suriye’deki gelişmeler hakkında “Süreci ne Türkiye, ne İran, ne de Araplar domine etmelidir” şeklinde bir söylemi ön plana çıkartarak inisiyatifin Suriyelilere bırakılması gerektiğini savunması, Ankara’da en azından Dışişleri cephesinin Suriye’deki gelişmeler karşısında dengeli bir noktada durduğunu, son derece dikkatli bir dil kullandığını gösteriyor.*Kabul edelim ki hem 2023 yılı ekim ayından bu yana sürmekte olan Gazze krizi, hem Suriye’de girilen ve bütün bölge jeopolitiğinin yerinden oynadığı ucu açık dönem, Türkiye’nin gözle görülebilir gelecekte bölge sorunlarıyla fazlasıyla meşgul olacağını, dikkatini ağırlıklı olarak Ortadoğu’ya çevireceği günlerden geçeceğimize işaret ediyor.Bu tabloya ek olarak, çok yakında Trump yönetiminin Washington’da iş başına gelecek olması nedeniyle Batı dünyasının ne gibi gelişmelere gebe olduğunu bugünden kestiremiyoruz. Ancak ABD ile Avrupa arasındaki ilişkilerde, NATO içinde bir dizi kırılma yaşanması muhtemeldir.Sonuçta Ortadoğu’daki altüst oluş sürerken, aynı zamanlamada Batı dünyasının da rahat bir ortamda hareket edemeyeceği aşikardır. Ukrayna’yı işgal eden Rusya lideri Vladimir Putin’in Trump’ın gelişinden eli güçlenerek çıkması yabana atılmaması gereken bir ihtimaldir.Üzerinde yürünen zeminin her yerde çatırdadığı bir ortamda Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinin nasıl bir güzergâhta ilerleyeceği sorusu özellikle önem kazanıyor. Böyle bir dönemde Türk dış politikasının üzerinde durduğu sütunlardan en azından bir bölümünün sağlam tutulmasında yarar vardır.*Bu köşede daha önce de dikkat çektiğimiz bir hususu tekrarlamak istiyoruz. Dışişleri Bakanı Fidan’ın yıl sonundaki bir açıklamasında Avrupa Birliği’ne tam üyelik konusunda yaptığı çıkış Türk kamuoyunda ciddi bir tartışma gerektiriyor.Fidan, 2024 yılının son günü “France 24” kanalında yayımlanan mülakatında, Avrupa’daki bir eğilime göre “AB’nin Türkiye’yi içine alarak jeostratejik bir tutum sergileyerek bölgesinde kendi ağırlık merkezini oluşturabileceğini ve uluslararası kaosa ve jeopolitik risklere karşı daha dirençli hale gelebileceğini” söylüyor.Ardından, Nikolay Sarkozy’nin 2007 yılında Fransa Cumhurbaşkanı olmasından önceki dönemi Türkiye-AB ilişkileri açısından “Altın zamanlar” olarak nitelendiriyor. Söz konusu dönemde “Türkiye’ye net bir yol haritası verildiğini ve AB reformlarının yolda olduğunu” anlatıyor.Bakana göre, Sarkozy’nin gelişi ile birlikte stratejik bakış terk edilerek Türkiye’nin üyeliği Avrupa’daki kimlik siyaseti tartışmasının parçası haline gelmiştir.Fidan, “Tekrar Sarkozy öncesi çizgiye geri dönmek zorundayız. Dolayısıyla liyakata dayalı bir üyelik yolu açılmalı. Türkiye bölgede daha etkili bir güç oluşturmak için Avrupa ile birleşmeli” diye konuşuyor.*AB’ye tam üyelik hedefi söz konusu olduğunda AB cephesindeki aktörlerin vahim kusurlarına değinebiliriz. Ancak bu başlıkta Türkiye açısından da mükemmel bir kusursuzluğun ileri sürülebileceğini zannetmiyoruz. Türkiye’nin de reform heyecanını kaybettiği bir vakadır.Unutmayalım ki AB, 2018 yılında tam üyelik müzakerelerinin resmen durdurulmasını Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi alanlarda geriye gidiş olduğu yolundaki tespitine dayandırmıştır.Mevcut kilitlenme aşılacaksa iki tarafın da liyakata dayalı bir yol üzerinde hareket etmesi şarttır. Türkiye’nin de Kopenhag Kriterleri faslında demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi alanlarda atacağı adımlarla AB’yi şaşırtıp ezberini bozması gerekir.Eğer AB hedefi Dışişleri Bakanı’nın beyanlarında rutin olarak tekrarlanan bir konuşma notu olmanın ötesine geçecekse, buradaki eksikliklerin bir şekilde kapatılması ihtiyacı vardır. Bu alanda bazı mütevazı adımlarla başlamak bile önemli sonuçlar yaratabilir.
Source: Sedat Ergi̇n
GÜNCEL DÖVİZ KURLARI: Dolar ve Euro kaç TL oldu? Güncel Dolar/TL, Euro/TL kuru (11 Ocak 2025)
Küresel ve yerel ekonomik gelişmeler, döviz piyasalarında hareketliliği sürdürüyor. 11 Ocak 2025 itibarıyla Dolar/TL 35,39 TL, Euro/TL ise 36,48 TL seviyelerinde işlem görüyor. ABD Merkez Bankası”nın (Fed) faiz politikaları ve jeopolitik riskler, döviz kurlarındaki oynaklığın temel nedenleri arasında yer alıyor.
Fed’in faiz oranlarını düşürme olasılığına ilişkin beklentiler, dolar kurunda bir miktar gevşemeye neden olabileceği öngörülürken, enerji fiyatlarındaki oynaklık ve jeopolitik riskler kurlar üzerinde baskı yaratmaya devam ediyor.
11 Ocak 2025 güncel döviz kurları
Dolar/TL: Alış 35,4023 TL | Satış 35,4431 TLEuro/TL: Alış 36,2886 TL | Satış 36,3540 TL
Piyasaların gündemi
Uzmanlar, Fed’in faiz politikalarına yönelik beklentilerin ve euro bölgesindeki toparlanma sinyallerinin döviz piyasalarına yön verdiğini belirtiyor. Özellikle enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar ve jeopolitik belirsizliklerin devam etmesi, döviz kurlarındaki volatiliteyi artırıyor.
Küresel piyasalardaki hareketliliğin yanı sıra Türkiye’deki ekonomik reform süreci ve enflasyonist baskılar, dolar ve euro kurları üzerinde etkili olmaya devam ediyor.
Uzman görüşü
Ekonomistler, yatırımcıların döviz kurlarındaki ani değişimlere karşı temkinli olması gerektiğini vurguluyor. Fed’in faiz kararları ve jeopolitik gelişmelerin piyasa üzerindeki etkilerinin dikkatle izlenmesi gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, önümüzdeki dönemde dalgalı seyrin sürebileceğini ifade ediyor.
Source: Dünya Gazetesi
Avrupa ülkesinin Netanyahu tutumu sonrası uyarı: Çok sıkıntılı bir duruma girersiniz
İşgalci İsrail güçlerinin Gazze Şeridi”nin çeşitli bölgelerine kara, hava ve denizden yürüttüğü saldırılar, ardında ölü ve yaralıların yanı sıra büyük yıkımlar bırakarak 463. gününde sürüyor.Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) eski Başkanı Piotr Hofmanski, Polonya”nın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu”yu Auschwitz toplama kampının kurtarılmasının 80. yıl dönümü etkinliklerine katılması halinde UCM”nin kararına aykırı şekilde tutuklamama yönündeki tutumunu eleştirdi.Hofmanski, Polonyalı haber kuruluşu Onet”e yaptığı açıklamada, UCM kararının hukuki açıdan açık olduğunu vurgulayarak, “İsrail Başbakanı hakkında savaş suçu işlediği şüphesiyle bir tutuklama emri var ve devletler bunu uygulamakla yükümlüdür.” dedi.Polonya hükümetinin kararının tamamen siyasi olduğunu ve hükümetin yasal yükümlülüklerini açıkça göz ardı ettiğini kaydeden Hofmanski, “UCM ile tam işbirliği yapmak için yasal ve uluslararası bir yükümlülük vardır ve bu yükümlülüğü yerine getirmeyen bir devlet kendisini çok sıkıntılı bir duruma sokar.” ifadesini kullandı.Hofmanski, ayrıca, devletlerin UCM”nin yükümlülüklerine uymayı reddetmesi halinde bu durumun UCM”nin varoluş amacının sorgulanmasına neden olacağı uyarısında bulundu.- POLONYA”NIN YAKLAŞIMIPolonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, hükümetten, Netanyahu”nun Auschwitz toplama kampının kurtarılmasının 80. yıl dönümü etkinliklerine Gazze”deki savaş suçları nedeniyle tutuklanmadan katılabilmesini sağlamasını istemişti.Polonya Dışişleri Bakan Yardımcısı Wladyslaw Bartoszewski ise Cumhurbaşkanı Duda”nın çağrısından önce yaptığı açıklamada, Netanyahu”nun Polonya”ya gelmesi halinde, ülkenin UCM”ye karşı yükümlülükleri uyarınca tutuklanacağını söylemişti.UCM, Gazze Şeridi”nde işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan dolayı 21 Kasım 2024″te Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkarmıştı.Auschwitz toplama kampında tutulanlar, 27 Ocak 1945″te Kızıl Ordu askerlerince kurtarılmıştı. Auschwitz, yaklaşık 6 milyon insanın toplama kamplarında öldürüldüğü Yahudi soykırımı için simge niteliği taşıyor.Sadece Auschwitz kampında yaklaşık 1,1 milyon kişinin öldürüldüğü tahmin ediliyor.05:25 Filistinli basın kuruluşları, Anadolu Ajansının (AA) serbest kameramanı Said Ebu Nebhan”ın öldürülmesini kınadı.02:31 Fas”ın 56 kentinde, Gazze Şeridi”nde devam eden İsrail saldırılarını kınamak amacıyla 115 protesto düzenlendi.01:55 Filistin topraklarını gasbeden İsrailliler, işgal altındaki Batı Şeria”nın kuzeyindeki Ürdün Vadisi (Ağvar) bölgesinde Filistinli çiftçilere saldırarak zeytin ağaçlarını kesti.01:20 ABD Dışişleri Bakanlığı, Anadolu Ajansının (AA) serbest kameramanı Said Ebu Nebhan ve diğer birçok gazetecinin Gazze”de İsrail askerlerince öldürülmesi konusunda “derin endişe duyduklarını” bildirdi.00:22 Filistin İletişim Bakanlığı, Gazze Şeridi”nde enerji kaynaklarının tükenmesi nedeniyle iletişim hizmetlerinin kesileceği uyarısında bulundu.00:10 Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) eski Başkanı Piotr Hofmanski, Polonya”nın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu”yu Auschwitz toplama kampının kurtarılmasının 80. yıl dönümü etkinliklerine katılması halinde UCM”nin kararına aykırı şekilde tutuklamama yönündeki tutumunu eleştirdi.Hamas”ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, “Filistinlilere ve başta Mescid-i Aksa olmak üzere kutsal değerlere yönelik sürekli ihlallere karşılık verme” gerekçesiyle İsrail”e 7 Ekim 2023″te kapsamlı saldırı düzenledi.İsrail, 7 Ekim”deki saldırılarda 1200 İsraillinin öldüğünü, 5 bin 132 kişinin yaralandığını açıkladı.İsrail”in 7 Ekim”den bu yana Gazze Şeridi”ne düzenlediği saldırılarda yaklaşık 17 bin 841″i çocuk, 12 bin 298″i kadın olmak üzere 46 bin 6 Filistinli şehit oldu, 109 bin 378 kişi yaralandı.Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.İsrail ordusu, Gazze Şeridi”ne saldırılarının başladığı 7 Ekim”den bu yana 393″ü karadan işgal sürecinde olmak üzere 828 askerinin öldüğünü duyurdu.Çatışmalara 24 Kasım 2023″te 4 günlüğüne verilen ve daha sonra 3 gün daha uzatılan “insani ara”da 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakıldı. Öte yandan İsrail, binlerce Filistinliyi alıkoyup hapsetmeye devam etti.İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs”te de 7 Ekim 2023″ten bu yana İsrail askerleri ile Filistin topraklarını gasbeden İsraillilerin saldırılarında 167″si çocuk 837 Filistinli hayatını kaybetti.
Source: Www.star.com.tr
ABD, Nicolas Maduro için koyduğu ödül miktarını yükseltti
ABD, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro”nun yakalanması veya tutuklanması için bilgi verilmesi karşılığında daha önce koyduğu ödülü 25 milyon dolara yükseltti. ABD”DEN VENEZUELA”YA YENİ YAPTIRIMLAR ABD Stratejik İletişimden Sorumlu Ulusal Güvenlik Koordinatörü John Kirby, düzenlediği basın toplantısında Venezuela”ya yeni yaptırımlar açıkladı. MADURO”NUN YAKALANMASI İÇİN KONULAN ÖDÜL MİKTARI ARTTI Kirby, ABD”nin 2020″de Venezuela Devlet Başkanı Maduro”nun yakalanması veya tutuklanması için bilgi verilmesi karşılığında konulan 15 milyon dolarlık ödülün 25 milyon dolara yükselttiklerini duyurdu. MADURO DEVLET BAŞKANLIĞI İÇİN YEMİN ETTİ Venezuela”da 28 Temmuz 2024″teki devlet başkanı seçimini yüzde 52 oyla 3″ncü kez kazanan Nicolas Maduro, yeni dönemi için yemin etti. Maduro törende yaptığı konuşmada, “Venezuela”nın tarihi, asil ve cesur halkı ve tüm emirlerini yerine getireceğim bu Anayasa önünde yemin ediyor, yeni barış, refah ve yeni demokrasi dönemini başlatıyorum. Bu yeni başkanlık dönemi, barış, refah, eşitlik ve yeni demokrasi dönemi olacaktır” ifadelerini kullandı.
Source: Haberler
“Türkiye”nin gerisinde kaldık” itirafı! Komşuda silahlanma telaşı başladı
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Orhan Karaoğlu, Yunanistan”ın silahlanma eğiliminin arkasında yatan sebeplerini konu alan bir analiz kaleme aldı. Uzmanı Doç. Dr. Karaoğlu, Yunanistan”ın silahlanma çabası içerisinde AB”nin tekliflere kulaklarını kapatmasını, Rusya-Ukrayna savaşını ve ABD”nin seçilmiş başkanı Donald Trump”ın Avrupa politikasının yer aldığını söyledi.Son yıllarda dünyada silahlanma yarışı gittikçe artıyor. Özellikle Orta Doğu ve Asya Pasifik”te silahlanmanın artışı dikkat çekiyor. Alman Dış İstihbarat Teşkilatı (BND) Başkanı Bruno Kahl, Avrupa”yı Rusya”dan doğrudan bir askeri tehdit konusunda uyararak “Rus silahlı kuvvetleri en geç bu 10 yılın sonunda NATO”ya saldırı gerçekleştirebilecek konumda olacak.” dedi.YUNANİSTAN 10 YILLIK BİR SİLAHLANMA PROGRAMI PLANLIYORBu noktada, Yunan hükümeti de silahlı kuvvetleri için 10 yıllık bir silahlanma ve modernizasyon programı planlıyor. Yunanistan”ın bu programı planlamasındaki asıl amacı ordusunu “daha akıllı ve güçlü” hale getirmektir. Yunanistan”ın modernizasyon programında silahlı kuvvetler envanterine yeni fırkateynler, savaş uçakları, insansız hava araçları ve füzeler katmak var. Yunanistan Hava Kuvvetleri de mevcut envantere ilaveten yeni Rafale savaş uçakları ve F-35 hayalet jetleri satın alacak. Bu noktada Yunan ordusu, tarihinin en büyük satın alma programını hayata geçirmek istiyor. Ordu önümüzdeki 10 yıl içinde silahlı kuvvetlerini modernize etmek için 53 milyar avro harcamayı planlıyor. Bu, Yunanistan”ın 2024 yılındaki Gayrisafi Yurt İçi Hasılasının (GSYH) yüzde 23″üne tekabül ediyor.Yunanistan uzun zamandır NATO içinde savunma harcamaları açısından önemli bir oyuncu olarak görülüyor. Ülke 2010″larda iflasın eşiğindeyken bile GSYH”nin yüzde 2″sinden fazlasını savunma ve orduya harcadı. Öyle ki Atina 2022″de savunma harcamasında yüzde 3,9″luk oranla askeri süper güç Amerika Birleşik Devletleri”ni bile geride bıraktı.Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve hükümeti ülkelerinin silahlı kuvvetlerini yeniden organize etmek ve modern silah sistemleriyle daha etkin hale getirmek istiyor. Savunma Bakanı Nikos Dendias bu hedef için planlarını açıkladı. Açıklamaya göre, Yunanistan”ın özellikle Türkiye ile kara sınırında ve Ege adalarında bulunan küçük askeri üsleri kapatılacak ve daha büyük olanlar ise güçlendirilecek.DEĞİŞEN ÖNCELİKLERGeçmişte Yunanistan”ın yüksek savunma harcamalarının nedeni esas olarak komşu NATO ortağı Türkiye”den algıladığı tehditten kaynaklandığı ifade ediliyordu. Rusya”nın Ukrayna”ya saldırısı Yunanistan için de yeni bir tehdit durumu yarattı. Başbakan Miçotakis yıllardır Avrupa”nın savunması için daha fazla harcama yapması gerektiğini savunuyor. Bu görüş ABD”deki başkanlık seçimlerinin ardından daha da aciliyet kazandı. Zira, ABD”nin seçilmiş başkanı Donald Trump”ın Beyaz Saray”a dönmesiyle Washington”un gelecekte Avrupa”nın savunmasına ne kadar katkıda bulunacağı daha da belirsizleşti.Öte yandan, Yunanistan şimdiye kadar silah sistemlerini ağırlıklı olarak ABD ve Fransa”dan tedarik ediyordu. Şimdi ise yerli savunma sanayi silahlanma programlarına daha yakından dahil olacak. Dendias parlamento komitesine yaptığı açıklamada, yerli gemi inşa sanayisinin silahlanma programından 6 ila 7 milyar avro değerinde sipariş bekleyebileceğini söyledi.Yunanistan 2014″ten bu yana, o dönemde kabul edilen ve üye ülkelerin GSYİH”nin en az yüzde 2″sini savunmaya harcamalarını öngören NATO hedefini tutturdu. Bu yıl ise bu oran yüzde 3″ten fazla olacak. YUNANİSTAN NEDEN ŞİMDİ SİLAHLANIYOR?Miçotakis, Rusya-Ukrayna savaşından bu yana ortak bir Avrupa hava savunma sistemi kurulması çağrısında bulunuyor. Bu sistemin Avrupa Birliği”nin (AB) tüm hava sahasını düşman füzelerinden, insansız hava araçlarından (İHA) ve uçaklarından koruması öngörülüyor. Ancak AB içinde özellikle finansman yetersizliği nedeniyle henüz bir anlaşmaya varılamadı. Görünüşe göre Yunanistan artık diğer ortakları beklemek istemiyor ve İsrail ile işbirliği içinde kendi hava savunma sistemini kurmak istiyor. Söz konusu projede İsrail”in kendisini füze saldırılarından korumak için kullandığı “Demir Kubbe” model olarak alınacak ve Yunanistan sadece bu savunma sistemi için yaklaşık 2 milyar avro yatırım yapacak.Yunanistan yönetiminin planladığı füze ve drone savunmasının öncelikle NATO ortağı Türkiye”ye yönelik olduğu, bununla birlikte Doğu Akdeniz”deki jeopolitik mücadele için de savunma planı yaptığı düşünülebilir. Ayrıca, Rusya”nın Ukrayna”ya saldırısı ve Orta Doğu”daki savaş Yunanistan için yeni bir tehdit oluşturmuşa benziyor.Nitekim Kathimerini gazetesinde Vasilis Nedos 10 Aralık 2024″te şu satırları yazdı: “”Türkiye”nin daha önce Libya”da, Kafkaslarda, Somali”de yaptığı gibi Suriye meselesinde hareket etme tarzı belki de Yunanistan”da -kısa olması nedeniyle- derin devlet dediğimiz şeyin farkındalığına sahip olan kişileri endişelendirmesi gerekir. Bu tartışmanın bir yönü operasyonel detayları ve gizli teşkilatların faaliyetleriyle bağlantılı olan meseleleri ilgilendiriyor. Ancak doğası gereği, jeopolitik satranç tahtasındaki açık hamleler haricinde, bu boyutunu bir bütün olarak analiz etmek zordur.””Ta Nea gazetesinden Athanasios Platias”ın 13 Eylül 2024″te silahlanmaya dair yaptığı yorumlar da dikkat çekici: “”Ankara ile temelsiz yakınlaşmanın oluşturduğu yanılsamaların bir maliyeti oldu. Yunanistan rahatlayarak silahlanma programını ihmal etti, Türkiye ise çılgınca bir silahlanma yarışına girdi. Bu, güçler oranını Yunanistan”ın aleyhine değiştirdi ve her gün gördüğümüz gibi Türk iddialarını her tür sınırı aşacak şekilde cesaretlendirdi. Yunanistan savunma hazırlıklarına ve caydırıcı gücünün güçlendirilmesine yatırım yapmadığı takdirde sürekli “geri çekilme veya savaş” ikilemiyle karşı karşıya kalacak ve Türkiye”nin aşırı bir talebine karşı geri çekilemeyeceği bir zamanda, trajik sonuçlu savaşa karışacak. “”Si vis pacem, para bellum””, yani eğer barış istiyorsanız savaşa hazırlanın.””Bu yorumlardan anlaşılan o ki Türkiye”nin son yıllardaki jeopolitik hamleleri de Atina”yı endişelendirmişe benziyor. PARLAMENTODA SİLAHLANMA KONUSUNDA FİKİR BİRLİĞİ MEVCUTYunanistan”ın kesin olarak sipariş ettiği savunma teçhizatı bile 2030″a kadar 12,8 milyar avroya mal olacak. Bunlar arasında Fransız Belharra sınıfı fırkateynler, F-35 jetler, İHA”lar, saldırı helikopterleri ve hava savunma sistemleri yer alıyor. Maliye Bakanı Kostis Hatzidakis Atina”nın bütçesinin 2024″ün ilk 11 ayında 4,38 milyar avro fazla verdiğini açıkladı. Bu rakam bütçede planlanandan 2,1 milyar avrodan daha fazla. AB Komisyonu gelecek yıl Yunanistan”ın bütçe açığının GSYİH”nın yüzde 0,1″i kadar olacağını öngörüyor.Atina hükümeti silahlanma planları konusunda parlamentoda geniş bir fikir birliğine güveniyor. 2025 bütçesi için aralık ayında yapılan oylamada hazırlanan teklif muhalefetin 139 oyuna karşılık iktidar partisinin 159 oyla kabul edilirken; 7 gruptan 258 milletvekili savunma bütçesi lehine oy kullandı. Muhalefet partisi Radikal Sol İttifakı”nın (SYRIZA) lideri Sokratis Famellos, “Mevcut durumun ve bununla birlikte gelen sorumluluğun tamamen farkındayız.” dedi. Başbakan Miçotakis, muhalefetin savunma bütçesine verdiği desteği memnuniyetle karşıladı: “Yunanistan, uluslararası istikrarsızlık ortamında istikrar ve büyüme için kendi yol haritasını çiziyor.” dedi. Miçotakis uzun süredir Avrupa”nın savunmasına daha fazla harcama yapması ve birlikte daha yakın çalışması gerektiği konusunda uyarıyordu. Trump”ın yakında Beyaz Saray”a dönmesiyle bu talep daha da acil hale geldi. Ayrıca Yunanistan, Almanya”nın başlattığı Avrupa Gökyüzü Kalkanı Girişimi (ESSI) hava savunma sistemine katılan 21 ülkeden biridir. Ancak Atina”da hükümet çevrelerinde programın çok yavaş ilerlediği yönünde eleştiriler var.Görünen o ki Yunanistan küresel ve bölgesel alandaki jeopolitik gelişmelerden bir hayli tedirgin olmuşa benziyor. Bu noktada, silahlanma çalışmalarını daha da hızlandırıyor. Türkiye”nin dikkati son zamanlarda Suriye”deyken, Batı”daki komşumuz Yunanistan”ın silahlanma çabası da dikkatlerden kaçmamalı. Ana vatanı çevreleyen üç denizdeki gövde gösterisi korkuttu: Türkler meydan okuyorYunanistan”ın eski başbaka son yolculuğuna uğurlandıMısır, Yunanistan ve GKRY”den üçlü zirve! İşbirliğinin önemine dikkati çektiler
Source: Www.star.com.tr
Hakan Fidan o ülkeye resti çekti! Gelsinler de görelim
Suriye”nin toprak bütünlüğünü savunduklarını belirten Fidan, “Muhatabımız Amerika’dır. Amerika ile konuşuyoruz, arkasına takılan ülkelerle değil” dedi. Fransa”ya rest çeken Fidan, “Amerika’nın olmadığı bir yerde kendileri bölgeye gelip, askerî güç bulundurabiliyorlarsa, görelim” diye konuştu. Türkiye-Fransa ilişkileri Suriye”deki terör örgütü PKK/YPG yüzünden gerildi. Her fırsatta PKK/YPG”ye sahip çıkan Fransa”ya bu kez tepki Ankara”dan geldi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan açık açık Fransa”ya rest çekerken; kendilerinin asıl muhatabının Amerika olduğunu söyledi. Dışişleri Bakanı Fidan, Türkiye’de yerleşik ulusal ve uluslararası medya kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldiği toplantıda gündemi değerlendirdi. 2011’den bu yana stratejik sabırla sürdürdükleri Suriye politikasıyla tüm saldırılara, provokasyonlara ve engellemelere rağmen hakkı, adaleti ve insanlığı savunduklarını kaydeden Fidan, özetle şunları söyledi: “Haklının acelesi yok” dedik. Bugün tarihin doğru tarafında yer almanın haklı gururunu yaşıyoruz. Son 13 yıldır Suriye konusunda yoğun mesai harcayan biri olarak bu sonucu görmek tabii ki hepimizi memnun etmiştir. Suriye konusunda hikâyemiz yeni başlıyor diyebilirim. Suriye halkı bu aşamada ülkenin yeniden imarı başta olmak üzere çeşitli büyük sınamalarla karşı karşıya. Suriye politikamızın ana eksenini oluşturan unsurlar bugün de Suriye’nin istikrara kavuşturulmasının ana reçetesidir diye düşünüyoruz. Bir kez daha vurgulamak istiyorum Türkiye’nin dış politikasında ana eksen barış, iş birliği, dayanışma ve refahtır. Türkiye’nin hiçbir ülkenin toprağında gözü olmadığı gibi herhangi bir gizli gündemi de bulunmamaktadır. “TERÖRİSTLER İÇİN YOLUN SONU GÖRÜNMEKTE” Suriye sahasının terörden arındırılması 2025’in temel önceliklerinden biri olacaktır. Şunu açık ve net bir şekilde ifade edeyim, Türkiye, bekasına yönelik tüm tehditleri kaynağında yok etme gücüne, kapasitesine ve her şeyden önemlisi de kararlılığına sahiptir. Bugün geldiğimiz noktada bölücü örgüt ve Suriye’deki uzantıları için artık yolun sonu görünmekte. “ESKİ DÜZEN DEVAM ETMEYECEK” Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Eski düzen devam etmeyecek. Suriye’deki yeni düzende artık hiç kimsenin ‘ama’lı, ‘fakat’lı ifadeler kullanma lüksü yoktur. Defaatle söyledik. Böyle bir tehditle yaşama şansımız yok. Terör örgütü PKK/YPG’ye karşı ya başkası adım atacak ya biz. Ya başka boyuta evrilecek ya da ortadan kaybolacak. “ABD İLE İLİŞKİLERİMİZ OLUMLU” Biz yabancı terörist savaşçı sıfatı niteliğinde olan Suriye dışından gelmiş aktörlerin, Türkiye’den Irak’tan, İran’dan ve Avrupa’dan gelmiş PKK’lıların ülkeyi terk etmesini istiyoruz. Terörün dini ve milliyeti yoktur. Terör örgütleri için Avrupa, Amerika veya Türkiye’nin bir farkı yoktur. DEAŞ’a karşı da aynı kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz. ABD ile ilişkilerimiz olumlu. Amerika ile Türkiye birbirine ihtiyaç duyan iki ülkedir. Yeni ABD yönetimiyle yapıcı ve açık diyaloğa devam edeceğiz, Trump döneminde olumlu ivmenin devam etmesini umuyoruz. AB ülkeleri ile ikili düzlemde iyi işleyen ilişkilerimiz var ancak AB kurumlarıyla bu ilişki aynı şekilde gitmiyor. AB üyeliği, Cumhurbaşkanı’mızın dış politikada ortaya koyduğu bir hedef olarak devam etmekte. YPG”YE SAHİP ÇIKAN FRANSA”YA REST Dışişleri Bakanı Fidan, ABD ve Fransa’nın PKK/ YPG’ye dair yaklaşımlarına ilişkin terörle mücadele, Suriye’nin millî birliği ve bütünlüğü konusunda Türkiye’nin duruşunun net olduğunu belirterek, şunları kaydetti: Avrupa’daki bazı küçük ülkelerin Amerika’nın şemsiyesi altında belli operasyonlara katılıp oradan söz söylemeyle ilgili geliştirdikleri politikaların ne kendilerine ne de bölgeye açıkçası katkı yaptığını düşünmüyorum. Amerika’nın olmadığı bir yerde kendileri bölgeye gelip, operasyon ve askerî güç bulundurabiliyorlarsa, görelim. Bunun böyle olmadığını biliyoruz. Amerika’nın gücünü kullanarak, onun arkasına saklanarak kendi menfaatlerini ilerletme konusunda söz söyleyen ülkeleri, açıkçası dikkate almıyoruz. Bu konudaki muhatabımız Amerika’dır. Amerika ile konuşuyoruz, arkasına takılan ülkelerle değil. Fransa’nın yapacağı bir şey varsa, anayasayla kendi vatandaşı olarak tanımladığı insanları hapishanelerden alıp, kendi ülkesine getirip, kendi hapishanesine koyup, kendi mahkemesinde yargılamasıdır. YPG’ye, hapishane hizmetleri verdirip, daha sonra ‘ben onu destekleyeceğim’ demesi değildir. Sen, kendi DEAŞ tutuklularını kabul etmiyorsun. Onu hapiste tutan başka bir örgütü de desteklemeyi başka bir politikayla ifade ediyorsun. Bunun gerçeklerle, ciddiyetle alakası yok.
Source: Internet Haber
İspanya Dışişleri Bakanı Albares: Suriye konusunda Türkiye ile olağanüstü bir işbirliği yapacağız
Albares, 15-16 Ocak”ta gerçekleştireceği Suriye ve Lübnan ziyareti öncesinde AA”ya konuştu.
Filistin meselesi başta olmak üzere Orta Doğu”da birçok konuda Türkiye ile işbirliği yapan İspanya”nın bu politikasını devam ettireceğini kaydeden Albares, “Suriye konusunda Türkiye ile olağanüstü bir işbirliği yapacağız. Türkiye, İspanya”nın birinci sınıf ortağıdır. Gerçek bir stratejik ortaktır. Türkiye”nin Orta Doğu ve Suriye”deki sesi, Türkiye”nin rolü sadece çok önemli değil, aynı zamanda İspanya için de büyük ölçüde takdir edilir düzeydedir.” dedi.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile çok sık görüşerek fikir alışverişinde bulunduklarını belirten Albares, “Onun görüşlerinden faydalanıyorum. Çünkü o bölgedeki durumu mükemmel bir şekilde biliyor. Bu benim için çok özel, önemli. İstikrarlı, barışçıl ve kapsayıcı bir Suriye”ye ulaşmak için elbette ki İspanya ve AB”nin güçlerini Türkiye ile birleştirmesi gerekiyor.” diye konuştu.
Suriye”de Bass rejiminin devrilmesinden sonra kurulan yeni yönetimin şu ana kadar attığı adımları “olumlu bulduğunu” kaydeden İspanyol Bakan, “Suriye”deki yönetimin şiddet uygulamadığını, nihayet kanlı diktatörlüğe son verdiğini ve cezaevlerini boşalttığını görüyoruz. Bütün bunlar İspanya”nın memnuniyetle karşıladığı sinyaller.” ifadelerini kullandı.
Albares, Suriye”deki yeni yönetimi desteklediklerini vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Suriye”nin toprak bütünlüğünü, egemenliğini garanti altına almak, son 10 yıldır çok acı çeken bir halkın ihtiyaçlarını karşılayabilmek için insani yardım ulaştırmak konusunda onlara destek olmak istiyoruz. Aynı zamanda kadınların, dini ve etnik azınlıkların konumuna da saygı duyulmasını istiyoruz. Umarım barışçıl bir geçiş gerçekleşir. Bugün öncelikle askeri bir hareket olan yönetimin siyasi bir harekete dönüşmesi gerekir. Böyle bir ortamda İspanya her zaman Suriye ve Suriye halkının yanında alacak ve AB”nin de orada olması için mümkün olan her şeyi yapacaktır.”
“Barışçıl, kapsayıcı, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duyan bir Suriye olursa yaptırımların bir anlamı kalmaz”
Albares, “Esed rejimine katliamlar nedeniyle uygulanan yaptırımların, yeni yönetimin sorumluğundaymış gibi devam ettirilmesi sizce adil mi? Artık rejim yıkıldığına göre hızla bu yaptırımların kaldırılması gerekmiyor mu? İspanya’nın bu konuda tavrı nedir?” şeklindeki soruya, şu cevabı verdi:
“Suriye”de Esed rejimine karşı alınan yaptırımların belirli bir amacı ve buna yönelik hedefleri vardı. Açıkçası, buna neden olan gerekçeler ve yaptırımlarla kaçınmak istediğimiz unsurlar değişirse bu yaptırımların artık bir anlamı kalmaz. İspanya”nın tutumu, yeni Suriyeli yetkililerle diyalog ve temas kurmamız gerektiği yönündedir. Bu yüzden önümüzdeki hafta Şam”a gideceğim. Suriye”nin geleceğinin nasıl olması gerektiğine dair vizyonumuzu aktarmak istiyoruz. Barışçıl, kapsayıcı, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duyan bir Suriye ve eğer bunlar yerine getirilirse açıkça yaptırımların artık bir anlamı kalmayacaktır.”
“Suriye”nin toprak bütünlüğü ve egemenliğini İspanya her zaman savunacak”
Albares, İsrail”in Suriye topraklarında genişleyen işgaline karşı olduklarını da açık bir şekilde dile getirerek, “Suriye”nin toprak bütünlüğü ve egemenliği, İspanya”nın her zaman savunacağı temel bir unsur olacaktır. Dışarıdan müdahale olamaz. Bu elbette öncelikle Suriye için iyi olmaz ama aynı zamanda Orta Doğu ve İsrail halkının güvenliği açısından da iyi bir şey değil.” diye konuştu.
İspanyol Bakan, “Bizim istediğimiz bir an önce egemen bir Suriye”dir, tüm toprakları kontrol eden bir otoritedir. Herhangi bir yabancı güç kesinlikle bölgeden çekilmelidir. Suriye, İspanya ve Türkiye”nin olduğu gibi egemen bir devlet olmalı. Bu nedenle her türlü dış müdahaleye kesinlikle karşıyız. Bunu Orta Doğu”daki tüm halklar için istiyoruz; barış, istikrar ve refah.” değerlendirmesinde bulundu.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
İlan ettiler: Türkiye ile olağanüstü bir işbirliği yapacağız
İspanya Dışişleri Bakanı Jose Manuel Albares, 15-16 Ocak”ta gerçekleştireceği Suriye ve Lübnan ziyareti öncesinde AA”ya konuştu.Filistin meselesi başta olmak üzere Orta Doğu”da birçok konuda Türkiye ile işbirliği yapan İspanya”nın bu politikasını devam ettireceğini kaydeden Albares, “Suriye konusunda Türkiye ile olağanüstü bir işbirliği yapacağız. Türkiye, İspanya”nın birinci sınıf ortağıdır. Gerçek bir stratejik ortaktır. Türkiye”nin Orta Doğu ve Suriye”deki sesi, Türkiye”nin rolü sadece çok önemli değil, aynı zamanda İspanya için de büyük ölçüde takdir edilir düzeydedir.” dedi.Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile çok sık görüşerek fikir alışverişinde bulunduklarını belirten Albares, “Onun görüşlerinden faydalanıyorum. Çünkü o bölgedeki durumu mükemmel bir şekilde biliyor. Bu benim için çok özel, önemli. İstikrarlı, barışçıl ve kapsayıcı bir Suriye”ye ulaşmak için elbette ki İspanya ve AB”nin güçlerini Türkiye ile birleştirmesi gerekiyor.” diye konuştu.Suriye”de Bass rejiminin devrilmesinden sonra kurulan yeni yönetimin şu ana kadar attığı adımları “olumlu bulduğunu” kaydeden İspanyol Bakan, “Suriye”deki yönetimin şiddet uygulamadığını, nihayet kanlı diktatörlüğe son verdiğini ve cezaevlerini boşalttığını görüyoruz. Bütün bunlar İspanya”nın memnuniyetle karşıladığı sinyaller.” ifadelerini kullandı.Albares, Suriye”deki yeni yönetimi desteklediklerini vurgulayarak, şöyle devam etti:”Suriye”nin toprak bütünlüğünü, egemenliğini garanti altına almak, son 10 yıldır çok acı çeken bir halkın ihtiyaçlarını karşılayabilmek için insani yardım ulaştırmak konusunda onlara destek olmak istiyoruz. Aynı zamanda kadınların, dini ve etnik azınlıkların konumuna da saygı duyulmasını istiyoruz. Umarım barışçıl bir geçiş gerçekleşir. Bugün öncelikle askeri bir hareket olan yönetimin siyasi bir harekete dönüşmesi gerekir. Böyle bir ortamda İspanya her zaman Suriye ve Suriye halkının yanında alacak ve AB”nin de orada olması için mümkün olan her şeyi yapacaktır.”- “BARIŞÇIL, KAPSAYICI, EGEMENLİĞİNE VE TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE SAYGI DUYAN BİR SURİYE OLURSA YAPTIRIMLARIN BİR ANLAMI KALMAZ”Albares, “Esed rejimine katliamlar nedeniyle uygulanan yaptırımların, yeni yönetimin sorumluğundaymış gibi devam ettirilmesi sizce adil mi? Artık rejim yıkıldığına göre hızla bu yaptırımların kaldırılması gerekmiyor mu? İspanya”nın bu konuda tavrı nedir?” şeklindeki soruya, şu cevabı verdi:”Suriye”de Esed rejimine karşı alınan yaptırımların belirli bir amacı ve buna yönelik hedefleri vardı. Açıkçası, buna neden olan gerekçeler ve yaptırımlarla kaçınmak istediğimiz unsurlar değişirse bu yaptırımların artık bir anlamı kalmaz. İspanya”nın tutumu, yeni Suriyeli yetkililerle diyalog ve temas kurmamız gerektiği yönündedir. Bu yüzden önümüzdeki hafta Şam”a gideceğim. Suriye”nin geleceğinin nasıl olması gerektiğine dair vizyonumuzu aktarmak istiyoruz. Barışçıl, kapsayıcı, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duyan bir Suriye ve eğer bunlar yerine getirilirse açıkça yaptırımların artık bir anlamı kalmayacaktır.”- “SURİYE”NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ VE EGEMENLİĞİNİ İSPANYA HER ZAMAN SAVUNACAK”Albares, İsrail”in Suriye topraklarında genişleyen işgaline karşı olduklarını da açık bir şekilde dile getirerek, “Suriye”nin toprak bütünlüğü ve egemenliği, İspanya”nın her zaman savunacağı temel bir unsur olacaktır. Dışarıdan müdahale olamaz. Bu elbette öncelikle Suriye için iyi olmaz ama aynı zamanda Orta Doğu ve İsrail halkının güvenliği açısından da iyi bir şey değil.” diye konuştu.İspanyol Bakan, “Bizim istediğimiz bir an önce egemen bir Suriye”dir, tüm toprakları kontrol eden bir otoritedir. Herhangi bir yabancı güç kesinlikle bölgeden çekilmelidir. Suriye, İspanya ve Türkiye”nin olduğu gibi egemen bir devlet olmalı. Bu nedenle her türlü dış müdahaleye kesinlikle karşıyız. Bunu Orta Doğu”daki tüm halklar için istiyoruz; barış, istikrar ve refah.” değerlendirmesinde bulundu.Suriye, Türkiye”den satın alıyor”Türkiye”nin gerisinde kaldık” itirafı! Komşuda silahlanma telaşı başladıİsrail”den Suriye”de yeni işgal planı
Source: Www.star.com.tr
Bakan Fidan”dan YPG”ye sahip çıkan ülkeye resti çekti: Gelsinler de Görelim
Türkiye-Fransa ilişkileri Suriye”deki terör örgütü PKK/YPG yüzünden gerildi. Her fırsatta PKK/YPG”ye sahip çıkan Fransa”ya bu kez tepki Ankara”dan geldi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan açık açık Fransa”ya rest çekerken; kendilerinin asıl muhatabının Amerika olduğunu ifade etti. “ASKERİ GÜÇ BULUNDURABİLİYORLARSA GÖRELİM” Dışişleri Bakanı Fidan, Türkiye”de yerleşik ulusal ve uluslararası medya kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldiği toplantıda açıklamalarda bulunan Bakan Fidan, “Avrupa”daki bazı küçük ülkelerin Amerika”nın şemsiyesi altında belli operasyonlara katılıp oradan söz söylemeyle ilgili geliştirdikleri politikaların ne kendilerine ne de bölgeye açıkçası katkı yaptığını düşünmüyorum. Amerika”nın olmadığı bir yerde kendileri bölgeye gelip, operasyon ve askeri güç bulundurabiliyorlarsa, görelim. Bunun böyle olmadığını biliyoruz. Amerika”nın gücünü kullanarak, onun arkasına saklanarak kendi menfaatlerini ilerletme konusunda söz söyleyen ülkeleri, açıkçası dikkate almıyoruz. Bu konudaki muhatabımız Amerika”dır. Amerika ile konuşuyoruz, arkasına takılan ülkelerle değil” dedi. “YAPACAKLARI BİR ŞEY VARSA…” Sözlerinin devamında Fransa”nın tutumuna yönelik eleştirilerine devam eden Bakan Fidan, “Fransa”nın yapacağı bir şey varsa, anayasayla kendi vatandaşı olarak tanımladığı insanları hapishanelerden alıp, kendi ülkesine getirip, kendi hapishanesine koyup, kendi mahkemesinde yargılamasıdır. YPG”ye, hapishane hizmetleri verdirip, daha sonra “ben onu destekleyeceğim” demesi değildir. Sen, kendi DEAŞ tutuklularını kabul etmiyorsun. Onu hapiste tutan başka bir örgütü de desteklemeyi başka bir politikayla ifade ediyorsun. Bunun gerçeklerle, ciddiyetle alakası yok” şeklinde konuştu. İSRAİL VE TÜRKİYE ARASINDA ÇATIŞMA OLUR MU? Bakan Fidan, İsrail”in Suriye”nin güneyindeki yayılmacı politikası sebebiyle Türkiye ile arasında doğrudan bir çatışma ihtimalinin bulunup bulunmadığının sorulması üzerine de şunları söyledi: “İsrail”in bölgedeki yayılmacı politikaları, çatışmacı politikaları sadece bölge ülkelerinin değil uluslararası toplumun, uluslararası adaletin bir sorunu hâline gelmiştir. Bu sorun tek başına Türkiye”nin bir sorunu değildir. İsrail”in ortaya koyduğu küresel çaptaki problemi, bölgesel çaptaki problemi, bölge müttefikleriyle, küresel aktörlerle, ortaklarımızla hep beraber karşılayacağız ve üstesinden geleceğiz.”
Source: Haberler